6. Bölüm

39 13 6
                                    

Sevdiğim o insan.
Bir lisan.
Sözleri ve gözleri.
Şiir.
Şaire ilham verir,
Elleri ve bedeni.
O dudaklar,
Tüm günahlara,
Tövbe ettirir.
Ama günah sensen.
Benden koparılan sevaplara.
İşlenmiş onca suça.
Acıya ve savaşa.
Mantığını kaybetmiş.
Benliğini kaybetmiş.
Sevgilim.
Sen yalnızca.
Yalnız sen,
Benim.

6. BÖLÜM

Acı basit bir kelime gibi gözüksede insana bazen tebessüm ettirir bazende hıçkıra hıçkıra ağlatır, deli sanılırsın bir gülüp bir ağlamaya başlarsın ama sonra tepki bile veremeyecek kadar hissizleştirir seni ve sen o zaman için kanaya kanaya susarsın.
Sustukça kanamaya başlar her bir hücren. Kendini sorgularsın, benliğini sorgularsın. Kendini kaybedene dek devam eder bu eziyet.

İki gündür aralla bu evdeydik. Babamdan asla haber yoktu. Endişeden ölmek üzereydim. Ne aral babama ulaşabilmişti ne de ben. İşin garip kısmı aralı merak eden kimsenin olmamasıydı. Sadece birkaç kere fulya mesaj atmıştı. Onun dışında burada kapana kısılı kalmıştık. Ağrılarım uyumamı engelliyordu. Özellikle bacağım yüzünden duşa bile giremiyordum. Koktuğumu hissediyordum. Kıyafetlerim desen yanımda yoktu ve aralın buradaki kıyafetleriyle cebelleşiyordum. Bacağım alçıda olduğundan onun bol şortlarından birini giyiyordum. Üzerimede tişörtlerini. Kış ayındaydık ve şömine ne kadar yansasa gece soğuk oluyordu. Soğuktan bacağım daha fazla ağrı yapıyordu, ağrı kesicilerin pek fayda ettiği söylenemezdi. Ensemde, bacağımda, göğsümde ve kollarımda. Her yerim yara içindeydi. Ağrı kesiciler bir yere kadar idare ediyordu beni. Gerçekten doktora gitmeye ihtiyacım vardı. Ensemdeki dikiş her an patlayacak gibi hissediyordum. Göğsümdeki ağrı her geçen gün daha fazla artıyordu halbuki iyileşmesi gerekiyordu. Ağrılarım bir yana endişelerimde vardı. Babamdan iki gündür haber yoktu. Kimseden iki gündür haber yoktu. Ciddi manada kapana kısılmış gibi hissediyordum. Bizi hastaneden apar topar çıkartmıştı ve peşimizden geleceğini söylemişti. Gerçekten ortada önemli bir mesele olmasaydı normal şartlarda babamın beni bu halde hastaneden çıkartması için kafasına silah dayanması gedekiyordu, aksini düşünemiyordum. Zaten düşündükçede allak bullak oluyordu beynim.

"Kar yağıyor." Dedi aral kucağında odunlarla içeri girerken. Saçının üzeri kar taneleriyle dolmuştu.

"Geç bile yağdı bence.' Mutfak tezgahının üstüne oturmuş domates soyuyordum. Aral dün markete gitmiş ve yiyecek şeyler almıştı. Daha ne kadar burda kalmamız gerektiğini ikimizde bilmiyor bir tahminde yürütemiyorduk.

"Sorun şu ki yeterli odunumuz yok, daha ne kadar burada kalacağımızı bilmiyorum." Şöminenin önünde yere eğildi ve kucağındaki odunları şöminenin kenarına bıraktı.
"Arka taraftaki odunlar üç gün idare eder bizi fazla değil." Şöminenin içine büyük bir odun attı, odun alev alırken sıcaklığı tüm etrafa yayılmıştı.

"Ormandayız biliyorsun değil mi? Etrafımız ağaç dolu." Elimdeki bıçakla etrafımızı göstermiştim.

"Bana devasa ağaçları neyle keseceğimizi de söylemek istersin o halde." Elindeki demirle şöminenin içine attığı odunu çeviriyordu.

"Napalım o zaman evi kullanırız, evin her yeri ahşaptan kırarız birkaç bir şey." Omuzlarımı silktim. Yalan değildi sonuçta. Köşedeki sandalyelerden başlayabilirdik.

ZEMHERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin