Yemeğime odaklanmam gerekirken siyah takımıyla önümde duran Danilo Şef'i görmezden gelmek benim için imkansızdı. "Nasıl gidiyor, Alicoş?" Yine canlı bir şekilde gülümsüyordu. Ellerini tezgahıma yaslamış, uzanıp ne yaptığıma bakıyordu.
"Size harika bir sac tava hazırlıyorum şef." Yüzüne bakmadan konuştum. Çoğu zaman, sadece yanımdan geçerek bile dikkatimi dağıtabiliyordu. "Kaptanlığı almak istiyor musun?" Klasik bir soruydu.
Başımı kaldırmadan, soğanlarımı doğramaya devam ederek cevapladım. "Elbette." Danilo Şef cevaplarımdan hoşlanmamış olacak ki derin bir iç çekerek tezgahımı geçti. Artık Sergen'le konuşuyordu. Yaptığım saygısızlık olabilirdi ama kaptanlığı almak istiyorsam beni etkilemesine izin vermemem gerekiyordu.
Kısa bir süre sonra omuzlarımda hissettiğim eller ile gerildim. Arkama dönmeme fırsat bile bulamadan Danilo Şef'in sesini duydum. "Hadi bakayım, harika gidiyorsun." Neredeyse fısıldıyordu ve midemde ağrılara sebep olmuştu. Başımı sallayıp hafifçe ona döndüm.
Adamın gözleri parlıyordu resmen. Bir süre daha omuzlarımı sıkıp gitmişti.
Hep böyle yapıyordu işte. Onunla iletişim kurmasam bir şekilde bana temas edip, beni benden almanın bir yolunu buluyordu. Adını koymadığımız bir tür oyun oynuyorduk sanki. Dikkatimi dağıttığını biliyordu, ondan etkilendiğimi de biliyordu ama yine de geri durmuyordu.
Beni diğer yarışmacılardan ayrı tuttuğunu biliyordum ama bunun benim istediğim sebepten olmadığını biliyordum. Yarışmacılar arasında onu en uzun zamandır tanıyanlardan olduğum için diğerlerine olan samimi tavırları beni sinirlendiriyordu ama bunu belli ettiğimde de benimle oynuyordu.
Büyük bir çıkmazdaydım. Yarışmaya devam etmeyi cidden çok istiyordum ama hep diğerlerine rakip olup hem de şefimle savaşamazdım.
Mehmet Şef'in gür sesiyle kendime geldim. "Alican, yetişmeyecek oğlum. Acele et." Yaklaşık üç dakikadır aynı soğanı elimde çevirdiğimi fark ettim. "Tamam, şef." Toparlanıp işime devam ettim.
Son saniyede tabağımın etrafını temizleyip ellerimi havaya kaldırdım. Şefler sırayla gelip yemekleri tadacaktı. İlk gelenin Danilo Şef olmasını istemiyordum çünkü yemeğimi onun tatmasını istemiyordum.
Şansıma ilk gelen o oldu. Önümdekileri es geçip direkt olarak tezgahıma geldi. Şimdi tabağımı pazarlamam gerekiyordu. "Adana usulü yaptım, şef." Yaramaz bir şekilde gözlerime baktı ve ilk kaşığı aldı. "Biraz acı olabilir." Acıya hiç dayanamadığını biliyordum. Mehmet Şef tatsa daha iyi olurdu.
Eliyle ağzını kapattı ve daha sonra peçeteyle sildi. "Biraz mı Alican?" dedi kaşlarını hafif çatarak. Bir şey demedim ve o da beklemedi zaten.
Üç şef de tadımı bitirmiş ve kazananı açıklamışlardı. Bu haftanın mavi kaptanı Sefa olmuştu. Arkaya geçtiğimizde Sefa'yı tebrik ettim. Tam o sırada Danilo Şef yanımdan geçti ama onu izlediğim halde yüzüme bile bakmadı.
Oyunun en üzücü kısmı da buydu. Arkaya geçtiğimizde beni pek umursamazdı. Omuzlarımı sıkmamış, koluma değmemiş gibi yanımdan öylece geçip giderdi.
Tam da bu yüzden ondan uzak durmak en iyisiydi. Zaten böyle bir şey düşündüğümü bilse belki de benimle dalga geçerdi. Yine de kendimi ona çekilmekten alamıyordum. Dikkatimi dağıtacaksa toparlasın, bana gülümseyecekse sonrasında da gözlerime baksın istiyordum.
Zihnimde düğümlenmiş yüzlerce düşünceyi çözmeden geriye ittim. İstemsizce onun odasına doğru gidiyordum. Neden gittiğimi, gittiğimde ne diyeceğimi asla bilmiyordum. Kapıyı tıklatacakken kapı aniden açıldı ve içeri çekildim. "Şef?"
Danilo Şef ceketini çıkarmış karşımda duruyordu, kolumu kavramıştı. "Ne oldu Alican?" Buz gibi sesiyle üşüdüm. Birkaç saniye bir şeyler geveledikten sonra nihayet konuşabildim.
"Aa, kusura bakmayın. Kapıları karıştırmışım." Hızla kapı kulpuna yöneldim ama o beni tekrar yakaladı.
"Bu tarafta sadece benim odam var, Alican. Bırak yalanı." Böyle davrandığında ona nasıl yaklaşmam gerektiğini bilmiyordum.
İmasına cevap vermedim. "Siz de tam çıkıyormuşsunuz." İyice saçmalıyordum ve bu adam kolumu bırakmıyordu. Üzerime yürüyüp beni duvara sinmeye mecbur bıraktı. "Ben seni bekliyordum." Şaşırdım. Özgür olan elimle kendimi işaret ettim. "Beni mi?"
Kolumu bırakmadan aşağı indirip alnını omzuna yasladı. Derin bir iç çekti. "Evet, seni."
Aramızdaki mesafe o kadar azdı ki karnım kasılıp duruyordu. Yaptığı şeylerle beni yanına getirtmeyi başarmıştı. O da bal gibi biliyordu bir şeylerin farklı olduğunu. "Şef." Beni duymazdan geldi ve bu sefer yüzünü boyun girintime yerleştirdi. "Sıcaksın, Aloş." Tuttuğu kolumu kaldırıp gömleğine tutundum.
Oda etrafımda dönüyordu. Ya yine beni görmezden gelmeye devam ederse sorusu beynimi çimdikliyordu. Kendimi bırakmalı mıydım yoksa kuyruğu dik mi tutmalıydım ikilemi ayrı bir boyuttu.
Dudaklarını hissetmem benim için son nokta oldu. Boştaki elimle saçlarına uzandım ve canını yakmamaya dikkat ederek onu kendimden ayırdım. "Şef, dur. Ne yapıyorsun?" uzun zamandır konuşmamama rağmen soluk soluğa kalmıştım. Etkisi beni yıpratıyordu.
"Bırak şefi, Danilo de bana." Yutkundum. "Şef, ben gideyim." Bir kere başlarsa geri dönüşü olmayacak bir şeydi aramızdaki. "Kaçma Alican." Sesi çatlamıştı. Bir yanım hala benimle oynadığını düşünüyordu. O yanı yabana atamazdım.
Aceleyle "Ben bir şeyleri yanlış anlıyorum sanırım şu an." Nihayet kolumu bıraktı. Bana alan açacağını sandım ama birkaç saniye sonra ellerini belimi buldu. "Yok, doğru anlıyorsun." Çenemi tuttu. "Ben sana soru sorduğumda yüzüme bakmanı istiyorum." Dedi sessizce. Kaptanlık oyunundan bahsediyordu.
"Özür dilerim şef." Baş parmağı çenemde gezdi. Gözlerini ayırmadan yüzümü izliyordu. Bakışlarımı kaçırmamak benim için çok zordu. "Bir daha olmaz." Hafifçe alt dudağını ısırarak kafasını salladı. Gülümsemesi geri dönmüştü.
"Ben seni bu saatten sonra bırakmam Alican." Kalbim sıvılaşıp göğsüme yük yapıyordu sanki. Bu adam ciddi miydi? O kadar ona kapılmak istiyordum ki her türlü bahaneme beynim bir cevap buluyordu. "Bu her şeyi değiştirir şef. Yarışmadayız."
Kafasını hafifçe yana salladı. "Hiçbir şey olmaz. Umurumda değil." Tekrar yutkundum. Saçlarını okşamamak, sakallarına dokunmamak için büyük bir savaş veriyordum.
"Ben... Şef, benim düşünmem lazım." Yüzümü sıvazladım. Dakikalar içinde yorulmuştum.
Danilo Şef'in yüzü sertleşti ve benden tamamen uzaklaştı. "Tamam. Git şimdi." Neye uğradığımı şaşırarak sarsak adımlarla kapıyı açtım. Bu adamın ortası yoktu. Duygularını belli etmişti ama böyle mi gidecekti bu? Ya ortaya çıkarsa?
Şimdiden kafayı yiyordum ve stres olmuştum.
"Ben sana karşı boş değilim." Bir anda şefi de sizi de bırakıp dürüst olmuştum. Dedim ya, hareketleri dengesiz olsa da ondan etkileniyordum. Aptal kafam.
Yüz ifadesi değişmedi. Sadece kapıdan ayrılmayıp çıkarken beni izledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
little games / alican x danilo
FanfictionHep böyle yapıyordu işte. Onunla iletişim kurmasam bir şekilde bana temas edip, beni benden almanın bir yolunu buluyordu. Adını koymadığımız bir tür oyun oynuyorduk sanki.