Yorumlarınızı bekliyorum🩷Tıkıldığım bu yatağın içinde hareket etmeden tavanı izliyordum. Sağıma ya da soluma dönecek halim yoktu, bedenim kaskatı kesilmiş gibiydi. Uykusuzluk başım ağrıtsa da gözlerimi kapatamıyordum. Düşünelim demişti. Pişmanlık duyduğunu düşünmeye başlamıştım. Onun odasında olmanın heyecanı bile sönüp gitmişti içimde. Yabancı hissediyordum.
Beni kaldırmaya geldiğinde ne yapacaktık, birkaç saat öncesinde beni öperken ya da onu öpmeme izin verirken şimdi benimle konuşmadan, gözlerini bana değdirmeden aynı arabaya mı binecektik? Hep böyle olmuştu, alıştığımı sanmıştım ama düşüncesi bile midemin ağrıması için yetiyordu. Üzerimde yorgan olduğu halde titriyordum. Gitmem gerekiyordu.
Yanı başımdaki telefonumu alıp Barbaros'a mesaj attım. Neredeyse sabah olmak üzereydi ama yine de çoktan uyanmış olması için dua ettim. Gerçi bana mesaj atmıştı ama üzerinden biraz geçmişti. Birkaç dakika sonra telefonum titremeye başladı. "Neredesin oğlum sen?" Sesinde hafif sersemlik olsa da telaşlıydı.
"Barbo," Kaskatı bedenimi zorlayarak doğruldum. Fısıldamaya özen göstererek, "Ben şimdi sana konum atacağım, beni caddeden almaya gelir misin?" dedim.
"Gelirim de iyi misin sen? Neler çeviriyorsun?" Ayaklandığını duyabiliyordum. "Sen gel de sonra konuşuruz bunları." Fena sıçmıştım ya. "Çok teşekkür ederim."
Telefonu kapayıp ona evin konumunu değil de caddenin konumunu attım, biraz yürüyecektim. Yatağın içinden çıkıp sadece köşesi kırışmış olan örtüyü düzelttim. O şu an neredeydi, ne yapıyordu bilmiyordum bu yüzden parmak uçlarımdaydım. Merdivenleri aşıp salona indim.
Gözlüğünü çıkarmış kavga ettiğimiz kanepede uyuyordu. Kıyafetlerini değiştirmemişti. İçimdeki yanına gitme dürtüsüne engel olamayarak ufak ufak yanına adımladım. Kaşları çatıktı. Onu uyandırmak istemiyordum ama ondan birkaç dokunuş çalmadan gitmek de aptallık gibi geliyordu. Boynumu öpüşünü hatırlayınca mümkünmüş gibi daha fazla titremeye başladım. Düşünelim demişti. Düşünmek istemiyordum.
Hafifçe üzerine eğilip baş parmağımla kaşlarının ortasını ovdum. Tüy kadar hafifti dokunuşum, uyanmasını istemiyordum. Dinlenmesi gerekiyordu. Kaşları gevşerken biraz kıpırdandı. Düşünmemiz gerektiği için birlikte uyumamıştık. Ben donuyordum, onun vücudu da kaskatıydı. Ne harika bir çözüm ama. Yanağından tüy gibi bir öpücük çaldım ve ondan uzaklaştım.
Tuhaf bir aceleyle montumu kapıp çıktım evinden. Hava buz gibiydi. Burnumun donduğunu hissedebiliyordum. Büyük adımlar atarak ana caddeye geldim. Barbaros'u beklerken kendi etrafımda dönüyordum.
Aniden gelen kornayla yerimde zıpladım. Barbaros sırıtarak bana bakıyordu. Hemen arabaya atladım. "Pisliksin sen abi." Arabadaki sıcak hava yüzüme vurunca gözlerim kapanmaya başladı. "Rica ederim."
Sürmeye başladı. "Senin burada ne işin var? Dökül artık." Bahsetmekten başka çarem kalmamıştı ama öyle yorgundum ki. "Söz anlatacağım ama şimdi değil." Dönüp yüzümü inceledi.
"Oğlum sen cenazeye dönmüşsün." Gözlerimi kısıp ona döndüm. "Çok sağ ol kardeşim. Harika hissediyorum sayende."
"Uyu biraz, birkaç saat sonra çekim var. Sonrasında kimse alamaz seni elimden." Ona cevap vermedim. Gözlerimi kapattığım anda bütün gece olanlar zihnime doldu. Çenemin titrediğini hissettim. Titrek bir nefes aldım. Ağlayamayacak kadar yorgundum. Olacaklarla nasıl mücadele edecektim bilmiyordum.
--
Yarım yamalak uykuyla tezgâhın başına geçmiştim. Takım oyunuydu. Makarna yapacaktık şansa bakın ki. Şeflerle konuşuyorduk, o başkalarıyla konuşurken bile gözlerini üzerimden ayırmıyordu. Bense onunla göz göze gelmemek için elimden geleni yapıyor, önümdeki sebzelerle falan oynuyordum. İlişkimiz o kadar tuhaf bir hal almıştı ki artık nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
little games / alican x danilo
FanfictionHep böyle yapıyordu işte. Onunla iletişim kurmasam bir şekilde bana temas edip, beni benden almanın bir yolunu buluyordu. Adını koymadığımız bir tür oyun oynuyorduk sanki.