4

1.8K 108 40
                                        



Çayımı doldurup terasa çıktım. Benim için uzun bir gün olmuştu bu yüzden bir şeyler izleyerek kendimi ödüllendirmek ve bir bakıma kafamı boşaltmak istiyordum. Ne izleyeceğime karar veremeden yanımdaki sandalye çekildi. Barbaros'tu. "Çay içer misin?" Gülümseyerek bardağımı kaldırıp ona gösterdim. "Hayırdır siz ne iş?" Çay istemiyordu anlaşılan. Açıklama yapmak zorunda olacağımı biliyordum.

"Ne işinden bahsediyorsun?" Çayımdan bir yudum aldım. Barbaros karşında salak mı var dercesine yüzüme bakıyordu. "Danilo Şef'le." Adını duyunca kalbim sancıdı. Danilo Şef. Yürek yaram. "Saçmalama Barbo." Sözleri deli saçmasıymış gibi rahat rahat konuştum ama onun ifadesi değişmedi. Adam aptal değildi sonuçta.

"Saçını, boynunu elliyor falan." Yüzündeki şüpheci ifade beni daha da geriyordu. "Herkese öyle o." Ki doğruydu. Herkese karşı böyleydi. Sarılırdı, masaj yapardı, samimiydi. "Adam gelip benim ensemi okşamıyor, Alican. Yeme beni." Diyecek bir şeyler bulmaya çalışırken çayımı kaptım yine.

"Sen neden onun odasından çıkıyordun?" Barbaros'un bunu gördüğünü bilmiyordum bu yüzden şaşkınlığımı saklamaya çalıştım ama ne kadar başarılı olabildim bilmiyordum.
"O senin sandığın gibi bir şey değil." Barbaros'a yalan söylemek hiç hoşuma gitmiyordu ama ortada hiçbir şey yokken ona anlatamazdım. Olan çoğu şey benim kuruntummuş gibi hissediyordum hala.

"Nasıl bir şey?" Başını eline yaslayıp beni izlemeye başladı.

"Hastaydım, içeride uzanabilirsin dedi." Göz kırptım. "Biliyorsun kulis pek rahat değil." Barbaros kaşlarını kaldırdı. "Öyle diyorsun yani."
Ayağa kalkıp onun omuzlarını kavradım. "Öyle diyorum, Barbo." Onu geçip içeri girdim, peşimden o da geldi ve yatağına uzandı.

Yorgunlukla ben de kendimi yatağıma attım. Omuzlarım o kadar gergindi ki sesli bir şekilde gerinmeden edemedim. Telefonumu alıp etiketlendiğim gönderilere bakmaya başladım. Beni seven çok kişi vardı, mutlu oluyordum. Gönderilerin bazılarında Barış ve o vardı. Sarıldıkları, gülüştükleri anlar falan. Moralim hızla bozulunca telefonumu bıkkınlıkla bıraktım.

Bu adam beni deli edecekti. "Alican?" Sadece hımladım. "Açılış var birkaç gün sonra." Yüzümü sıvazladım. "Ne açılışı?" der demez hatırladım. Danilo Şef'in Bursa'da mekân açılışı vardı. "Biliyorum, biliyorum." Yüzümü elime yaslayıp ona döndüm.  Yataklarımızın arasında sadece bir komodin vardı.
"Bir şeyler almaya gidelim." Telefonundan gözlerini ayırmadı. "Gideriz."

Birkaç dakika sonra Barbaros, eşini arayıp terasa çıkınca ben de düşüncelerimle baş başa kaldım. Danilo Şef eğer benimle bir şeye başlamak istiyorsa Barış ve diğerleri hakkında düşüncelerimi bilmeliydi. Belki hoşuna gitmezdi ama bir yandan onu sevip bir yandan da sürekli kıskanamazdım. O, şu an aramızın iyi olduğunu düşünüyordu herhalde ama ben emin değildim.

Bir anda yeni boşluklar ortaya çıktı zihnimde. Neden beni aramıyor ya da bana mesaj atmıyordu? Bir sürü bahane bulmaya çalışırken zaten cevabı bildiğimi fark ettim. Oyun oynuyorduk biz. Sonunda ben üzülecektim.

Yüzümü yastığıma bastırdım onun göğsü olduğunu hayal ederek. Teninin kokusunu hatırlamaya çalışmamla karnımın kasılması bir oldu. Bacaklarımı kendime çektim ve bunlara kafa yormamaya çalıştım.

--

Oyunu kaybetmiştik. Tabağım geçmiş olmasına rağmen ismim tercih edilenler arasında popüler olduğu için dokunulmazlığı almam gerekiyordu.

"Evet, Alican. Sence neden olmadı, neden kazanamadınız?" Bugün bana tüm soruları soran Somer Şef'ti. Beyefendi benimle konuşmayı bırak gözlerimin içine bile bakmıyordu. Boşuna kararsızlık yaşamıyordum işte. Sinirliydim ona.

little games / alican x daniloHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin