"Bu çok utanç verici. Önceden benim her şeyimdin ama tek yaptığın beni üzmekti."
"soldan dağa dört harf ÖLÜM,
yazılmamış beş harf HAYAT."Tek elimle mikrofonu sıkıca kavradım ve derin bir nefes aldım. Jölelenmiş ama dağınık siyah saçlarım, siyah kot pantolonum, üstten birkaç düğmesi açık siyah gömleğim ve yine siyah converse ayakkabılarım ile ilk defa bu kadar aittim bulunduğum sahneye.
Arkam sağlamdı. Hiçbirini göremesem de bateride emektar arkadaşım Choi Soobin; elektro gitarda yıllardır yediğim içtiğim her şeyi paylaştığım, bir an bile olsun sıkılmadığım, çocukken onu sürekli düşürüp ağlattığım, benden bir iki yaş büyük Choi Yeonjun; bas gitarda ne zaman başım sıkışsa ne zaman bir derdim olsa yanımda biten, bir abla gibi şefkatini benden gizlemeyen, Yeonjun'dan bile büyük Park Rosé; klavyede ise sevdiğim oğlanın yakın arkadaşlarından ve bizi her daim destekleyip ikimizin de yanında olan yaşıtım Kamal Kai.
Rosé ve Yeonjun yavaşça ritme girdiklerinde gözlerimi bizi dinleyenlere çevirdim. Bir kafe-bar sahnesinde, ilk defa olmamasına rağmen sanki ilk defa gibi hissettiren, bizi dinlemeye gelen kalabalık. Aradığım yüzünü bulana kadar gözlerimi etrafta gezdirdiğimde şarkıya girmem gereken yere gelmiştik.
"Yazdım, çizdim, hayal ettim. Sazla sözden ibarettim. Arkamı döndüm, emanet ettim..." Bana sinirle bakan gözlerine diktim gözlerimi. Tam gözlerinin içine bakarken söyledim o cümleyi. "Anlayamadın ya." Birkaç yıldır beraber yaşadığım, kalbimi istediği biçimde kullanmasına sonsuza kadar izin verdiğim, onun için her şeyimi harcadığım o güzel gözlü ama bana anlamsızca sinirli olan çocuk anlamadı ama heyecanla bizi dinleyen gençler fark etti: Söz, bestesi bize ait bir şarkıydı bu. Daha önce kimsenin duymadığı, ilk defa şu anda söylenen.
"Aklım fikrim kaynayınca, söz müzikle ağlayınca." Güldüm istemsizce, bana sinirle parlayan gözlere bakarken. Kalbimde büyük bir ağrı yer edindiği halde alayla güldüm yüzüne karşı. Fark etti. Şarkıyı kimin yazdığını da, yazan kişinin kime yazdığını fark etti.
"Ne kadar değiştiğinin farkında değil misin sen Taehyun?!" Sinirle güldüm ve ellerimle yüzümü sıvazladım. Elim ayağım düğümlenmişti resmen. Choi Beomgyu gelip karşımda durmuş anlamsızca bağırıyordu bana. Ben ise kendimi anlatmama izin vermediğiden susuyordum. Ağzımı açsam onu üzecek bir şey söylerim diye korkuyordum.
"Değişmedim." Diyebildim sadece. O ise bana olan öfkesinden kızaran yanakları ve kan çanağına dönen gözleriyle kaşlarını çatarak bana baktı. 'Sen ciddi misin?' Diye sorar gibi bir hali vardı.
"Değişmedin mi? Madem sen değişmedin o zaman neden bizim halimiz böyle? Niye bir günümüz güzel geçmiyor? Önceden böyle değildi Taehyun. Peki şimdi?" Dayanamayarak sesimi yükselttim ona. "Neyim değişti söyle!" Ses tonumla beraber geriye bir adım atarak uzaklaştı benden. Gereksiz yere geliyordu üstüme, fazla ileriye gidiyordu.
"Lan aylardır ne zaman tartışsak odana siktir olup gidiyorsun! Gitarını tıngırdatıyorsun, şarkı söylüyorsun, müzik yapıyorsun işte! Söz müzikle ağlıyorsun ama gelip de benden özür bile dilemiyorsun! Önceden böyle miydi?" Anlamıyordu ya beni. Onun yokluğunda ve eksikliğinde müziğe sarılıp ayakta kalmaya çalıştığımı, iyi olmak için çabaladığımı anlamıyordu.
"Önceden nasıldı?" Diye sordum sinirle. Fakat cevap alamadım. Dondu kaldı. Öyle bir durdu ki birden bire bakışlarındaki öfke bile olduğu yerde dondu kaldı.
"Cevap versene Beomgyu!" Çatık kaşları birden havalandı. Yine de tek kelam etmedi. Ellerimi iki yana açarak ondan uzaklaştım.
"Ama önceden kendim haksız bile olsam yalvar yakar af dileniyordum senden değil mi? 'Ben haksızım sevgilim, sorun değil, lütfen barışalım.' Diyordum değil mi? Ayaklarına kapanıyordum, senin için bir ton gözyaşı döküyordum." Cevap vermedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bağ bozumu festivalleri
Fiksi Penggemarderler ki: sevgi gençtir ve hataları vardır. ben de buna karşı çıkıyorum: genç olan bizizdir ve hatalar da bizimdir. taegyu! 130821-180124 25052023-01062023 -chev'den.