İlk Bakış

425 28 56
                                    

Gedelli Kasabası/ Akşam Saati

Kenan, amcaoğulları Taner ve Ramazan'ı ziyarete gitmiştir. Ne zaman canı sıkılsa soluğu onların yanında alıyordu. Küçükken oyun oynadıkları ağıl şimdi ise onların dertleşme yeri olmuştur. Taner'in eşi Dileğin çayları getirmesi koyu bir sohbetin başlangıcı olur.

- Sağolasın dilek...
- Afiyet olsun Kenan Abi...
- Eee abi akşam saati hangi rüzgar attı seni... Yine bir derdin var gibi...
- Valla şaşırmıyorum artık size...
- Eee Kenan abi, olsun o kadarcık da...

Derin bir sessizlik çöker ortama... Ardından Taner'in düşünceli sesi, sessizliği bozar.

- Abi yine aynı konu mu?

Kenan, başını sallamakla yetinir.

- Abi... 35 sene oldu... Hâlâ mı?
- Hâlâ aynı konu Ramazan... Ne o, rahatsız mı oldun yoksa?...
- Abi ben öyle bir şey mi dedim şimdi?... Bak, yıllardır bizde aradık Yusuf'u... Hatırlasana, Taner'le birlikte 18'e girer girmez Ankara dahil bütün şehirlere baktık... 3 ay boyunca anamgillere bişey demedik... Sen burda bütün kayıtlara baktın, biz il il Yusuf'u aradık...
- Abi, seni anlıyorum diyemem ama, bizde seninle aynı acıyı yaşadık... Artık kabullenmenin zamanı gelmedi sence de?...
- GELMEDİ...

Hiddetle bağırdı Kenan... Sesi, Dileği bile yerinden sıçratmaya yetmişti.

- Benim kardeşim ölmedi... Onu oradan alıp kaçırdılar buna adım gibi eminim... Annem, kardeşim ölmesin diye hastanede günlerce yattı sabırla bekledi... Sessiz sedasız alıp götürdüler... Eğer bir cenazesi olsaydı, o zaman haklısınız derdim... Ben boşuna mı doktor oldum sanıyorsunuz?... Elimize tutuşturdular ölüm belgesi yazan bir kağıt parçası...
Kardeşim ölmedi... Bu konu tartışmaya kapalı...

Taner ve Ramazan, birbirine bakıp, kafalarını sallar.

- Tamam abi... Sen nasıl dersen?
- Güzel...
~~~

Ankara/ CemVey Ev

Cemile çocukları erkenden yatırıp, salonda oturan eşinin yanına geçer. Veysel, dizlerini karnına çekmiş, dışarıyı dalgın bakışlarıyla bakıyordur. Gerçeği öğrendiğinden beri her akşam o koltuğa oturup dışarı bakıyordur.
Cemile, huzur dolu sesiyle eşinin yanına gidip oturur.

- Veysel'im... Canımın içi, kaç gündür böylesin...

Cemile'nin sesini duymasıyla birlikte, düşüncelerinden sıyrılıp kadına doğru, döner adam...

- Kafam allak bullak Cemile...
- Canım...

Yumuşak elleriyle Veysel'in yüzünü okşar Cemile...

- Veysel'im... Biliyorum, anlamaya çalışıyorum seni...
- Çalmışlar Cemile... Beni ailemden koparmışlar dahası var mı?...

Titrek bir nefes alır.

- Kimim ben?... Kimin oğluyum, hangi aileden biriyim, annem babam kim?... Memleketim neresi?... Hiç bir şey bilmiyorum ya... Ben, kim olduğumu bilmiyorum ki?... Doktor Veysel'den başka biri daha varmı?...

Hüzünle başını eğer adam... Kadın ise o anlık aklına gelen bir fikri söylemiş bulunur.

- Gidelim mi Veysel'im?...
- N-ne?... Na-nasıl yani?...
- Aileni bulmaya gidelim diyorum... Onları merak etmiyor musun hem...
- Etmiyorum... İnsan evladını arayıp merak etmez mi hiç?
- Ama baban... Yani Yusuf Babam mektup da yazmış... "Kadının daha haberi yok" diye... Belki de gerçekten öldüğünü söylediler... Olamaz mı?
- Bilmiyorum ki yavrum... Vallahi her şey kafamda sıfırlandı... Benim... Biraz zamana ihtiyacım var...
- Tamam canımın içi... Sen nasıl istersen, şunu sakın unutma, ben hep yanındayım...
- Sende olmasan, delirmiştim şimdiye...
İyi ki varsın Cemile'm...
- Sende iyi ki varsın Veysel'im...

Sığınacak Bir Liman Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin