2. Bir Çift Mavi Göz

34 12 6
                                    

Küçük oyunlarını sevmiyorum.
Eğilmiş sahnelerini sevmiyorum.
Bana oynattığın aptal rolünü sevmiyorum.
Hayır sevmiyorum
~Misa

Kahve kupalarıyla birlikte oturma odasına geçtim. Pencerenin önündeki koltuğa oturmuş dışarıyı izliyordu. Karşısına geçip kahveyi önündeki sehpaya bıraktım. Gözlerini pencereden ayırıp önce kahveye sonra bana baktı. "Adın ne?" diye sordum.

"Eren"

Yanlış birşey söylemiş gibi telaşlı bir şekilde ekledi. "Evet, adım Eren." Gülümsedim. "Güneş". Gözlerimi yüzünde gezdirdim. "Ben ilk yardım çantasını getireyim." Beni başıyla onayladı. Banyodan ilk yardım çantasını almak için odadan çıktım.

Dikiş yapmam gerekmiyordu. Yüzünde pek yara görmemiştim ama kollarında yara izleri vardı. Demir bir sopayla dövüldüğünü sanmıyordum. Çizgiler belirli aralıklarla ve aynı hizada çizilmişti. Ya kendi yapmıştı yada kolunu bir yere çarpmıştı.

Oturma odasına geldiğimde hala pencereden dışarı bakıyordu. Birini bekliyor gibiydi. İlk Yardım çantasını açarak onu çiftli koltuğa davet ettim. Yavaş bir şekilde koltuğa doğru ilerledi ve aynı yavaşlıkta oturdu. O oturana kadar ben malzemeleri hazırlamıştım.

"Sadece yüzüne ve kollarına mı darbe aldın?" yaralarını temizlerken sormuştum. Kafasını onaylar biçimde salladı. Yüzüne fazla darbe almamıştı. Bu iyiydi ve yanılmıştım. Kaşı patlamıştı, yani dikiş gerekiyordu. Hafifçe iç çektim. Yanlış birşey yapmışım gibi aniden bana döndü. Çatık kaşlarıyla "zorunda değilsin. Kendini mecbur hissetme." dedi. "Yanlış anladın" dedim. Fazla konuşmaya gerek yoktu. Sanırım zorla yaptığımı düşünmüştü. Burnu kanamıştı ve kan yüzüne yayılmıştı. Yüzündeki kanı temizleyip kaşına geçecektim ki beni durdurdu.

"Gerek yok. Derin değil. Kanaması durdu" sesi aşırı soğuktu. Umursamadım. Zaten dikişle ilgili pek fazla bir şey bilmiyordum. İlk yardım çantasını aldığımdan beri neredeyse hiç kullanmamıştım zaten. Kolunu kucağıma çektim. Eli başının altında karşı duvara bakıyordu. Telefonu çalınca yavaşça sehpaya eğildi. Neden bu kadar yavaş hareket ettiğini anlamamıştım. Hemen ardından yüzünü acıyla buruşturup birkaç küfür mırıldadı. Karnına ve sırtına darbe aldığını doğrulduğunda sırtını koltuğa yaslamamasından anlamıştım. Vücudunu bana göstermek istemiyordu. Anlıyorum.

Ben de vücudumu yabancıların görmesini istemezdim.

Ocak ayınının ortasındaydık ama ince ve kolsuz giymişti. "Üşümüyor musun?" Amacım konuşmaktı. Yoksa Lila'da yazın ortasında kısa kollu giyebilecek kadar anormaldi.

"Ağzımdan ve burnumdan kan çeşme gibi akıyordu. Üstümle yüzümü sildim. O halde sokağa çıksaydım evine gelemeden hastaneye giderdim." dedi yüzündeki hafif tebessümle. Sanki bilerek gelmiş gibi konuşuyordu. Boş verip elime kremi aldım ama tereddüte düştüm. Rahatsız olur muydu? Elime baktı. Kremi görünce ne yapacağımı anlamış olacak ki t-shirtünü sıyırdı. Cidden fena dövülmüştü. Karnının üzerindeki yeşile dönmüş yaralar beni tiksindirdi.

Kremi karın kaslarına sürerken sanki benim canım yanmış gibi yüzümü buruşturdum. Karnına ve sırtına kremi sürdükten sonra ellerimi yıkamaya gittim. Hafif kaslı birisiydi ve uzun boyluydu.

En azından bana göre uzundu.

Nasıl karşı koymadığını anlayamıyorum. Belli ki karşısındaki kişi en az onun kadar kalıplıydı. Sorarsam çok mu patavatsızca davranmış olurum? Boşverip oturma odasına döndüm. Hala pencereyi izliyordu. Yani yağmuru.

Non4nis4Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin