Neredeyse üç saat olmuştu. Hâlâ yoldaydık. Yol boyunca hiç uyumamıştım.
Gözümü ne zaman kapatsam yaşadıklarım yine canlanmaya başlıyordu.
Bir yanımda Teoman bir yanımda ise Timuçin oturuyordu. Kafamı Timuçin'in olduğu tarafda ki cama çevirdim.
Timuçin ile göz göze gelince geri önüme döndüm.
Camdan dışarı bakıcaz be adam. Bari buna izin ver.
Abim arada bir dikiz aynasından bakıyordu onun dışında arabanın içi gayet sessizdi. Bu sessizlik beni geriyordu.
Boğazımı temizledim ve olduğum yerde doğrulmaya çalıştım. Canım yanınca derin bir nefes aldım Timuçin'in bana döndüğünü hissettim.
"Hakkari'ye döndüğümüzde ne olacak?"
Ona dönmek istedim, gözlerinde sorumun cevabını bulmak istedim ama yapmadım bunu.Ben ona dönmedim ama onun o kendine özgü sesi kulaklarıma doldu.
"Doktora gözükecesiniz." Doktor, tabii ya. Bir de bu vardı.Bu sefer kendimi tutmadım ve Timuçin'e döndüm. Yüz hatları ne çok keskin ne de çok yumuşaktı. Fakat bakışları için aynı şeyi söyleyemezdim. Bakışlarında sanki taştan ya da demirden bir duvar vardı. Ona ulaşabilmek için bu duvarları geçmem lazımdı. Peki ona ulaşmak isteyen kimdi ki?
Aklımdaki düşünceleri savuşturdum ve tekrar sessizce önüme döndüm. Teoman başını cama yaslamıştı. Göktürk koltuğa zor sığıyordu. Bacaklarını toplamış, rahatsız bir şekilde ön koltukta oturuyordu. Abim ise arabayı sürüyordur. Sakin diyemezdim bu ruh haline çünkü abimi ne zaman bu halde görsem işin sonunda büyük bir patlama yaşanırdı.
Gözlerimi kapattım ve biraz uyumak istedim. Aylar sonra tek dileğim güzel bir uyku oldu.
Saatler dakikalar geçti, ben rüyadan rüyaya gezdim. Bir ara bedenimin biri tarafından taşındığını hissettim ama gözlerimi açamayacak kadar güçsüzdüm. Kendimi artık işin akışına bıraktım. Ne olursa olsun dedim içimden. Dayanacak güç bulamıyordum kendimde. Biraz dinlenmeye ihtiyacım vardı.
Gözlerimi yavaşça araladığımda beni beyaz bir tavan karşıladı. Yavaş yavaş etrafa bakındığımda buranın bir hastane odası olduğunu anlamıştım.
Başımı sol tarafa çevirdiğimde ise beni askeri kamuflajı içerisindeki Turan karşıladı. Ağzımdaki maskeyi yavaşça çıkardım. Turan oturduğu yerden kalktı ve yanıma geldi.
"İyi misiniz?" İyimiydim? Her yerim ağlıyordu. Koluma bir serum takmışlardı. Üzerimde hastane önlüğü vardı.
"Abim nerede?" Doğrulmaya çalışınca elimden tutup bana yardım etti.
"Komutanımın işi vardı askeriyede, bir iki saate gelir umarım."
Böyleydi işte, asker yakının olması. Ne zaman çağrılacağını bilemezdin. Bazen giderdi aylarca geri dönmezdi.
Kafamı sallamakla yetindim. Kapı açıldığı an bakışlarım kapıya döndü. Abimi bekliyordum. Ama gelen kişi abim değil Timuçindi.
"Nasılsınız?" Üzerinde askeri kamuflajı, elinde bir market poşeti. Yanıma kadar geldi.
"İyiyim." demekle yetindim sadece. Ama iyi olmadığımı biliyorlardı. Açık kahve gözlerini bir an üzerimden çekmezken koltuğa doğru yürüdü.