Acı o kadar büyüktü ki bayılacak hale gelmiştim. Her anlamda acı çekiyordum. Hem psikolojik hem de fiziksel olarak.
Canım ne kadar yansada başımı eğmedim. Dik tuttum. Şehit kızıydım ben. Yakışmazdı bana.
Gözlerimi karşımda oturan teröriste diktim. Üç aydır yaptığı gibi yine karşıma geçip beni konuşturmaya çalışıyordu.
"Konuş küçük orospu."
"Ne konuşayım?" Ona istediğini vermeyecektim. Vatanımı satmayacağım. Belki burada öleceğim ama ne olursa olsun konuşmayacağım.
"Operasyon ne zaman olacak?" Yüzünde puşi vardı. Yüzünü göremesemde dişlerini sıkmasından sinirli olduğunu anlamıştım.
"Bilmemki ne zaman olacakmış?" Alayla konuştum.
Oturduğu sandalyeden kalktı ve çenemi tuttu. Ellerim kelepçeyle duvara bağlı olduğu için kendimi kurtaramıyordum.
"Konuş, konuşmazsan öldürürüz." Evet, o öldüremezdi. Ele başı öldürürdü. Ele başları Agah Şam, döl israfı.
Bana bağırdığı için kaşlarım çatıldı. "Ne bağırıyorsun orospu çocuğu?"
Attığı tokat kulağımı çınlatacak kadar sertti. Kafam yana savruldu ama tutup kendisine çevirdi.
"Yaklaş bana biraz söyleyeceğim." Bir şey söyleyeceğim umudu ile kafasını bana yaklaştırdı.
"Beni öldüreceksiniz madem size bir hatırlatma yapayım. Biz bir ölür bin diriliriz."
Bu sefer yüzüme yumruk indirdi. Hain puştlara bak sen. Yüzüme vurmak ne demek lan? O değilde harbi acıttı.
"Ölümün benim elimden olacak!" Kafamı öyle sert bıraktı ki bu sefer arkamdaki duvara çarptım kafamı. Tam kapıdan çıkacakken arkasından bağırdım.
"Biz Türkler ölmeyi severiz çünkü sonunda şehadet var. Biz rahmetle siz beddua ile anılırsınız." Kapıyı sertçe vurarak odadan çıktı.
Beni tuttukları odada ne bir cam vardı ne de kaçabileceğim herhangi bir delik. O kadar pisti ki her yer...
Yerimde doğrulmaya çalıştım. Bu çabam karnımda olan derin yarayı acıtmıştı. Acıyla yüzümü buruşturdum.
Yaramın ne halde olduğunu bilmiyordum. Mikrop kapmış olmalıydı.
Zar zor duvara tekrar yasladım sırtımı. Üzerimdeki Sarı tişörtüm kıpkırmızı olmuştu. Bileklerindeki zincirler, bileklerimi kesmişti. Bileklerimden akan kanlar kollarıma süzülüyordu.
Aradan bir iki dakika geçmesine rağmen kapı hızla açıldı. Az önceki teröristti.
Ellerimi çözdü ve beni ayağa kaldırmaya çalıştı.
"Noluyor lan?" Beni odadan çıkarttı. Koridora çıktığımızda benden küçük kızların bir oraya bir buraya koşturduğu gördüm. Onlar da benim gibi kaçırılmış olmalılardı. Teröristler bir oraya bir buraya koşuyordu.
Terörist beni sürüklerken cevap verdi, "Geliyorlar."
Cevabını bildiğim soruyu sorarken gülüyordum. "Kimler?"
"Oğuz timi." Kocaman bir kahkaha attım. Bunun bedeli olarak bir bıçak darbesi indi koluma. Kahkaham durmadı lakin.
Geliyorlardı işte. Biliyordum geleceklerini. Sonunda kurtulacaktım. İçimde yeşeren umut filizleri ile gülümsemeye devam ettim.