"bakma bana öyle."
arda sızlandı. eren burnundan nefes vererek bakışlarını başka yöne çevirdiğinde, kaan bir ona bir de arda'ya bakarak ikisi arasında ne olduğunu anlamaya çalıştı. "arkadaş kimdi?"
eren açıklamadı. açıkçası az önce neler olduğunu tam olarak da anlayamamıştı. her şey bir anda olmuş bitmiş gibiydi ve kaan sorana kadar gerçekliğinden şüphe bile duyabilirdi.
arkadaşının konuşmayacağını anlayınca topun kendisine kalmasını kabullendi arda. "can."
"can?"
"liseden arkadaşımızdı. yani- eren'in. biliyorsun o son iki seneyi izmir'de okumuştu."
"doğru evet." onayladı onu kaan. ilgiyle erkek arkadaşına döndü. "sen iyi misin?"
"iyiyim?"
"emin misin?"
"eminim?"
arda'nın ve kız arkadaşının yanında fazla uzatmak istemedi kaan. oturduğu koltukta çok hafif yaklaşarak "baş başa konuşalım mı?" diye fısıldadığında arkadaşları çoktan kendi halinde takılmaya başlamıştı. eren'se kaan'ın bu konuda takılı kalmasına fazla anlam veremeyerek, "tamam konuşalım." dedi, ama bir yandan da istemsizce kaşları kalkmıştı. "ne oldu ki?"
"huzursuz hissettiğini düşünüyorum." kaan'ın itirafı eren'i güldürdü. bir şey demeden ceketini aldığında, o da kalkmıştı. arkadaşlarıyla vedalaştıklarında yağmura rağmen dışarı çıktılar. bir süre sessizce yürüdüler ancak kaan'ın kafasındaki soru işaretleri oldukça fazlaydı ve yanıtlara ihtiyacı vardı.
"can..." dedi ellerini cebine yerleştirirken. "arda'yla da tanışıyordu demek."
"evet."
"arda ankara'da okumuyor muydu?"
"evet." diyerek yanıtladı onu eren. bir çeşit... pasif sorgulamaya çekilmişti? "aynı şekilde barış'larla da arkadaş. yeliz'le de."
eren son sınıfta yeliz'lerle, barış'larla ve can'ın arkadaş grubuyla kaynaşmış olabilirdi ancak ankara'da üç sene kendisine eşlik eden arkadaşıyla da tanıştırmayı ihmal etmemişti. yazları ve ara tatillerde olabildiğince iletişimi kuvvetlendirmeye çalıştıkları ilişkileri olmuştu.
"anladım," dedi kafasını sallayarak kaan. sesinde ince bir ima vardı. "can da barış gibi bir arkadaştı kısaca, öyle mi?"
park yerine gelince durdu eren. ona dönerek sırtını arabasına yasladı. "hayır, sevgilimdi."
yalan söylemekten ve lafı dolandırmaktan hiçbir zaman hoşlanmamıştı. gerçekler acı olsa da gerektiği yerde ve zamanında söyleme taraftarıydı.
"biliyordum!" istemsizce yükseltti sesini. "o çocukta bir şey olduğunu anlamıştım. niye gelmiş, hayırdır?"
yüzündeki sarkastik ifadeye rağmen cayır cayır belli olan kıskançlık eren'i bir şekilde rahatsız etmişti.
"bilmem, ben de senle beraber gördüm."
"anladım."
daha fazla ıslanmamak için uzatmak istemedi eren. "eve geçeceğim. seni de bırakayım istersen."
"dersim var..." mızmız bir sesle ısrar etti.
"bekleyebilirim?"
"üç saat ama. hiç bekleme boşuna. zaten çıkışta da işim var."
"öyle mi?" kafa sallamakla yetindi kaan. "tamam o zaman," dedi eren ısrar etmeyerek. "görüşürüz."
kaan aralarındaki bir adım mesafeyi kapatarak eren'in bileklerini tuttu ve oldukça yakın bir ifadede "görüşürüz." dedi. rahat bir ortam olsaydı muhtemelen öperdi de ancak bununla yetindi.
--
"can'ın geleceğini biliyor muydun?"
arda aradığında eren'in selam dahi vermeden ilk sorduğu bu olmuştu.
"yani geldiğini evet, ama orada karşılaşacağımızı hayır."
sağa dönerek devam etti. iş çıkışı trafiğine denk gelmişti. "daha önceden karşılaştınız sanırım? birçe şaşırmadı çünkü."
"evet... denk geldik...? sinirlendin mi lan?"
arda'nın bazı anlarda gelen ciddi vurdumduymazlığı içindeki öfkeyi harlıyordu sadece. "eren?"
"tamam arda. teşekkürler."
"oğlum dur--" arkadan bir gürültü geldi geçti. "of ne bileyim amına koyayım, aradan kaç sene geçmiş, bir şey olmaz sandım."
"bir şey olduğu yok zaten," diyerek çıkıştı ona eren ancak gerçekten de söylediği gibi miydi? "kaan huylandı durduk yere."
"off salla onu ya. alınma ama 'a' desek nem kapıyor ruh hastası."
"neyse," konuyu kapatmak daha sağlıklıydı o an. "kaçta gelirsin sen?"
"anaa demedim mi sana nöbetim var bugün benim."
refleksle burnunu kırıştırdı. "doğru, demiştin."
"yaa eren efendi," dramatik bir tonla arkadaşına takıldı. can yüzünden sinirlendiğini fark etmişti ancak arkadaş kontenjanından bir şey diyemediğinin de farkındaydı arda.
"iyi, kolay gelsin, bir şey olursa ararsın."
--
eve geçtiğinde seri bir şekilde hareket edip, işlerini hallederek bilgisayarının başına geçmesi gerekiyordu. normalde. yetiştirmesi milyon tane iş vardı ancak eren eve adım attığı andan itibaren sanki bu anı bekliyormuş gibi tüm düşünceler bir anda üzerine üşüşmüştü. zamanında veremediği tepkiler, kaan'ın rahatsız olması, kendi şaşkınlığı ve--
can'ın o buz gibi bakışları.
bu denli huzursuz hissetmesi kendisini de rahatsız etmişti. rahatsız ve suçlu. bu denli takılması normal değildi aslında, ama o anki gerginliği de... gerçekti yani. can'ın hâlâ bu denli üzerinde etki bırakması eren için de sürprizdi ancak başa çıkılmayacak gibi değildi.
yemek yerken, duş alırken ve ödevlerini yaparken -yapmaya çalışırken- karmakarışık olmuş ruh halinin stabil hale gelmesini bekledi. işle oyalanmak o an için çok doğru bir tercih gibi görünüyordu ancak düşüncelerde bir kez kaybolunca, devamı da her türlü geliyordu.
lise zamanlarını hatırladı. can'la geçirdiği zamanları. izmir'i. oradaki arkadaş çevresini. sonra tekrardan can'la yaşadıklarını. ve ne kadar canının yandığını.
şimdide kalmak en iyisiydi. en iyi seçenekti, en azından.
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
midnight rain
General Fiction"konu tatmaksa, tattım ve zehirleniyorum. konu bizsek, tadıp zehirleniyorum ve biraz daha istiyorum. konu bir şeyler yapmaksa, yaparım. konu bizsek, her şeyi yapmalıyım. konu anlaşılmaksa, kolay anlaşılabilir olmalıyım. konu bizsek, acaba anlaşılmak...