17.10

30 7 1
                                    

evet. can sarhoş olmuştu gün sonunda.

olması gerekenden daha fazla.

eren bir şekilde başına böyle bir şey geleceğini biliyordu, çünkü geceden o sorumluydu ve... elbette eve bırakma görevinde de. stresle bacağını salladı. arda'nın canını sıkmak istemiyordu ama sinirliydi de. kaan ve gece kendi halinde takılırken göz ucuyla onlara baktı. bir şeye gülüyorlardı ama tamamen boş da olabilirdi çünkü ikisi de sarhoştu. gözleri yeliz'e değdi sonra. gizem'le görüntülü konuşuyordu ve konu kız arkadaşı olunca can'ı da unutmuştu.

can'sa...

sessizleşmişti.

zaten çok konuşmamıştı ancak şimdi tamamen sessizdi ve köşede oturuyordu. lisede de böyleydi. en azından. bazı insanlar içince nasıl hareketlerini kontrol edemiyorsa can da bir o kadar içine kapanıyordu. 

parmaklarıyla ağrıyan başı için alnını ovarken bakışlarını da çekti. tüm gece boyunca diken üzerinde durmuştu ve açıkçası günün bir an önce, gerçekten bir an önce bitmesini istiyordu. 

"eren."

kafasını kaldırdığında ali'nin yanına oturduğunu fark etti. ancak acelesi var gibiydi. "yavaş yavaş bunları eve bırakmaya başlayalım. sarhoş sarhoş araba kullanmasınlar."

"olur abi." dedi iç çekerek. arda kız arkadaşıyla beline sarılmış yavaş yavaş dans ediyordu. yüzündeki alık gülümsemeye bakılırsa onun da kafası pek yerinde değildi. 

yirmi dakika daha takıldıktan sonra ali, eren, arkadaşlarını eve bırakmak için aralarında paylaşmışlardı. kaan, gece'yi bırakabileceğini söyleyerek ayrılmıştı, eren de onay vermişti. ali birçe'nin arkadaşlarını bırakacaktı önce, ardından gelip birçe ve arda'yı. 

eren de yeliz ve can'ı. 

yeliz'in başı döndüğü için koluna girerek destek oldu. uzun zamandır hiçbiri bu kadar sarhoş olmamıştı ve bu bahaneyle kendilerini tamamen salmışlardı. 

--

tamam.

araba yolculuğu bir tık gergin gidiyordu, en azından eren için.

yeliz arka koltuğa uzandığı için can öne oturmuştu ve sanki sarhoş değil gibi hiç savsaklamamıştı ancak bakışlarından gayet belliydi. yeliz uyku moduna geçtiği için ses olacak herhangi bir şeyi açmadılar.

eren önce yeliz'i bıraktı. 

ancak şöyle bir sorun vardı ki, can'ın evini bilmiyordu. 

bir ümit "tarif edebilir misin?" diye sorduğunda ufak bir kafa sallaması almıştı ve açıkçası şaşırmıştı. elbette bu süreç birkaç yol yanılma, yanlış sokağa sapmayla devam edince daha fazla dayanamadı ve ilk durağı bir çorbacıda aldı. gecenin dördünde.

can eren'e uyuyordu, eren de can'a. bir saattir hiç sohbet etmedikleri gibi, çorbacıda da sessizlerdi. can ayıldığında da. evini tarif ederken de. ve vardığında da.

hava artık aydınlanmaya yön tutmuştu. gecenin tamamını bu şekilde harcadığına inanamıyordu. daha doğrusu saatin bu kadar hızlı ilerlemesi şaşırtmıştı.

can araç dursa da hemen inmedi. eren kafasını çevirerek bakarken "geldik." dedi. basit bir "hmm." yanıtı aldığında aslında tamamen ayık olmadığını ve kendini uyku moduna aldığını anladı. bu şekilde bırakması... yani. hoş karşılanmazdı? zaten evine kadar getirmişti ve katına kadar bırakmada da sorun yoktu.

derin bir nefes alarak dışarı çıktı. soğuk hava çivi gibi tenine batınca hareketlerine hız katarak yolcu kapısına ilerledi. keşke sarhoş olsaydım diye geçirdi içinden. en azından...

can ona çok yüklenmedi ama gerek olmadığına dair itiraz da etmedi. siteyi geçip asansöre binerken her ihtimale karşı koluna girdiği için, aynada kendilerine bakınca bir anda... garip hissetti. doğru kelimenin bu olup olmadığına emin değildi ancak bir şeyler değişmişti yıllar içinde. ancak bazı şeyler de aynı şekilde varlığını korumuştu. 

bakışlarını can'ın yüzüne çıkarınca içinde gittikçe büyüyen kötü hisle sanki kendi de çökecekmiş gibi hissetti. çok içinde saklayamamış olacak ki, can da fark ettiğinde aralarına az da olsa mesafe koymuştu. 

göz göze geldiklerinde can bakışlarını kaçırarak başka noktaya odaklandı.

asansör minik bir sesle varacakları kata ulaştığında çıktılar ve birkaç adım sonra kapının önündeydiler. can ceplerini kısa bir karıştırma süresinin ardından anahtarı buldu ancak deliğe yerleştiremedi. eren'in yardımıyla o da tamamdı.

koridoru geçerek yatak odasına ulaştılar. perdeleri çekili olmayan oda havanın yavaş yavaş aydınlanmasıyla ışık alırken can yatağına oturdu. eren ayaktayken kafasını kaldırarak asansörden sonra ilk defa dikkatle yüzüne baktı.

"hâlâ..." dedi bakışlarını halıya indirirken. "hâlâ konuşmadan anlaşabilmemiz çok komik."

alaylı sesi ve gülüşü eren'de bir etki yaratmadı. en azından mimiksel olarak. can'ın da bunu komik bularak söylemediği belliydi ve sesindeki o hüznü anlamıştı ancak herhangi bir tepki vermek istemedi. onun yerine, "uyu hadi." dedi ellerini ceplerine yerleştirerek.

kafasını sallayarak, "uyuyacağım." dedi can. 

***


midnight rainHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin