16.10

38 8 0
                                    

arda'nın doğum günü.

her ekim'in on altısında, arkadaşlar arasında kutlanırdı. lisenin ilk yılından beri arkadaş olan eren ve arda, yavaşça arkadaş gruplarını genişleterek kutlamadaki kişi sayısını farkında olmayarak arttırmıştı. lise ikiye kadar beraber çaldıkları arkadaşlarıyla takıldıkları ekip, önce eren'in izmir'e gitmesiyle bozulmuş gibi olmuştu. ancak eren buna hiçbir zaman izin vermemişti. eline geçen her fırsatta arda'yla ve arkadaşlarıyla iletişimde kalmıştı ve oradaki arkadaş çevresiyle de tanıştırmaktan çekinmemişti dostunu. 

eren'in anlatımına göre arda zaten barış'ı, alp'i ve ege'yi biliyordu ancak içlerinden biriyle bir tık fazla anlaşmıştı. yeliz. ilk zamanlarda ona kendi içinde ciddi bir hoşlantı duysa da, yeliz'in yönelimi her şeyi söndürmüştü, mecburi. bunu eren'e hiçbir zaman söylememişti. diğerlerine de. tamamen kendi içinde yaşanmış ve bitmişti ancak eren'in bir şeyler sezdiğini de tahmin edebiliyordu.

eh, sorun değildi.

lisenin bitmesiyle iyice dağılan arkadaş grubu artık sadece yılın belli günlerinde bir araya gelebiliyordu. ve tam kadro da değildi. bir şekilde, içlerinden birinin takvimine o program uyamayabiliyordu. herkes bir yere dağılmıştı üniversite için, ancak eren, ankara'ya tekrardan dönmüştü.

"birçe'nin arkadaşları da gelecek mi?"

eren'in sorusuyla kafasını telefondan kaldırdı. kız arkadaşının ismini duymak bile gülümsemesini sağlarken "bilmiyorum." dedi. ancak eren garip garip ona baktı. "ve bu seni mutlu etti? ne alaka?"

"hayır lan ne var?" daha da güldü.

"arkadaşlarıyla anlaşamıyor musun?"

"yoo, hepsi kafayı makale okumakla bozmuş ama iyiler iyiler." 

şimdi eren'e ondan ne kadar hoşlandığını anlatsa ve bu yüzden güldüğünü söylese eren boş bir bakış atıp bu konuşma hiç yaşanmamış gibi yaparak önündeki işine dönecekti. birçe sosyoloji ikinci sınıf bir öğrenciydi. hiçbir şekilde ortak noktaları yoktu bakıldığında (arda tıp okuyordu ve kelimenin tam anlamıyla onca sene fakültenin önünden bile geçmemişti) ancak yine de son durumdan gayet memnundu. 

"kimler geliyor?"

"bizimkiler," dedi eren bilgisayar ekranını aşağı indirerek. "yani benim bildiğim kadarıyla."

"hımm." arda ciddileşerek biraz eren'e yaklaştı oturduğu yerde. "eren."

"efendim?"

"şey..." eren'in ekranını tamamen kapatarak dikkatini kendisine vermesini sağladı. "ben düşündüm ki... bence... can da gelsin."

"bürokrasiyi bırakalım. bana ne istediğini çağır falan demeyeceğim, geçtik o işleri." eren de arda'ya döndü. "ama yine de çağıracaksan uzak durduğumuzdan emin ol. en azından ortam o şekilde olsun."

"lan kaç sene geçti. hala mı tavır yapacaksınız birbirinize?"

"saçmalama," dedi eren gözlerini devirerek. "aynen öyle, kaç yıl geçti aradan. çocukça bir şeydi ve bitti. ama..." derin bir nefes aldı. hatırladıkça sinirleniyordu. "gayet samimi davranmaya çalışırken, kaan gelince resmen küçümseyerek baktı."

"yok be sen yanlış anlamışsındır."

ciddi misin dercesine baktı uzun saçlı.

"abi yok ya sanmıyorum."

"öyleydi, arda." nihayetinde kaç yıldır görüşmüyor olsalar da can bir zamanlar eren'in sevgilisiydi ve elbette, en ufak hareketinden çıkarım yapacak kadar tanıyordu.

"bir açıklaması vardır." dedi arda yine de. "şey yapalım o zaman. ben çağırayım. çünkü zaten herkes içmeye başlayınca kendi halinde takılmaya başlayacak." eren'den ses gelmedi. anlık sessizce bakıştılar ve arda konuşma ihtiyacı hissetti... "öyle yapalım o zaman..."

"tamamdır."

"merak etmiyor musun neden gelmiş diye?"

"etmemem gerekiyor. beni ilgilendirmiyor." ilgisizce yanıtladı eren.

"ereen eren. merak edersin illaki. ben bile ettim."

"arkadaşsınız çünkü."

"ama düşünsene," arda'nın konuyu kapatmaya niyeti yoktu. "lise biter bitmez yurt dışına gitti ve şimdi geliyor. ve bildiğim kadarıyla... yani-- geri dönmeyecekti."

"hıhım."

"işte...?"

"partinde sorarsın o zaman." bilgisayar ekranını yeniden açtı uzun saçlı. konuşmayı sonlandırmak için bir işaretti ancak daha bitirici bir noktaya değindi. "gece nöbette değil miydin sen? gidip uyusana oğlum. bu akşam da geç gideceksin eve."

"birçe'yi bekliyorum. dersi bitsin beraber geçeceğiz." sevgilisiyle uyuduğu zaman uyku kalitesi daha da arttığı için nöbet sonrası bu, şu zamanlarda bir gelenek haline gelmişti. iki taraf da inanılmaz zevk alıyordu.

kısa bir süre sonra da kafenin karşısında duran fakülteden sevgilisinin bedenini görmüştü zaten. vedalaşarak eren'i yalnız bıraktı. 

--

arda'nın doğum günü kutlaması öyle çok abartılı değildi ancak sönük hiç değildi. eren bu süreçte ilgisini esirgemediği ve bizzat ilgilendiği için her şey arda'nın seveceği şekilde ayarlanmıştı ve arkadaşlarıyla oluşturdukları ortamda inanılmaz kaliteli zaman geçiriyordu.

can partiye gelmişti. yeliz bu süreçte onu hiç yalnız bırakmamıştı ve esasında o kadar özlemişti ki farkında olmadan arda'ya vermesi gereken ilgiyi de can'a vermişti. eh, bunu arda dahil kimse fark etmediği için problem yoktu. uzun bir masanın etrafında başta arda olmak için herkes oturmuştu. eren'in yanında kaan, kaan'ın yanında gece ve karşısındaysa... can oturuyordu. yeliz can'ın hemen yanında olduğu ve konuşacak konuları bitmediği için hiç yan yana gelmek zorunda kalmamıştı.

bir süre.

mumlar üflendikten ve pastalar kesildikten sonra sıra içmeye gelince herkes artık parti moduna girmeye başlamıştı. eren'in sarhoş olma gibi bir lüksü yoktu çünkü tüm geceyi olası ihtimallere karşı idare etmek zorundaydı. 

masadan kalkmayan dört kişi vardı o an. yeliz, can, eren ve kaan. gürültülü ortamda zaten konuşulanlar anlaşılmadığı gibi, ışık da loş olduğu için ekstra bunaltıcı hale geliyordu. gözleri genel olarak etrafta dolanıyorken ve kaan'ın kulağına eğilerek söylediklerini dinliyorken, anlık bakışları can'a kaydı. o da kendisine bakıyordu.

gözlerini kırpıştırarak kaçırdı ve bir süre sonra kaan da kalktı yanından. can'ın gözlerini üzerinde hissedebiliyordu ve... yanılmamıştı da. can eren'i izliyordu.

eren de ona bakınca en azından bir şey demesini bekledi ama hiçbir şey söylemedi can. geçen günkü gibi soğuk ve uzaktı. o böyle tavır alıyorsa eren de adım atmak için çabalamayacaktı. ve açıkçası buna gerek de yoktu. 

can diline gelen cümlelerin hepsini içerek yuttu.

içti.

içmesi gerekenden daha fazlasını. 

***

midnight rainHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin