1. Bölüm

17 3 25
                                    




Herkese merhaba buraya başladığınız tarihi yazar mısınız?




İyi okumalar....


🪻

Yaşadığımız acıları öldükten sonra yaşamayacaktık değil mi? Öyleyse ben ölmek istiyordum. Çünkü acı çekiyordum, çektiğim acılarım, benimle beraber acı çeken göz yaşlarımda ölmek istiyordu. Onlarda acı çekiyordu, artık dökülmekten yorulmuşlardı. Benim yaşadıklarım dünyayı bile acıtırdı. Çünkü benim acım ruhen değildi, bedenendi... Çektiğim her bir acıda çığlıklar attım. Yeri geldi ses tellerimde hastalıklar bile çıkmıştı. Çok çabaladım, dayanmaya çalıştım ama başaramıyordum. Ama başarmak zorundayım. Sadece umut istiyordum. Umut... Sadece bir kelime insanı nasıl bu kadar mutlu edebiliyordu ki, beni edebiliyordu. Çünkü ben hayatımın kısacık süresini bu kelime ile tutunuyordum...

Hastene odasının küçük penceresinden, yağan yağmurlara umut dolu bakışlar atıyordum. Yağmuru çok seviyorum, yere düşen damla sesleri beni hiç olmadığım kadar huzurlu hissettiriyordu.

Pencerenin kolunu aşağıya indirdiğimde, pencereyi açıp avuçlarımı pencereden dışarıya çıkarmıştım. Yağan yağmur damlacıkları avuçlarımdan kayıp düşerken tebessüm etmiştim. En ufacık şeye mutlu olmayı çok seviyordum. Çünkü mutlu olunca acılarım sanki benden kopup bir daha gelmeyecekmiş gibi hissettiriyordu. Bir umutta olsa gerçekten böyle düşünüyordum.

Açılan kapı ile düşüncelerimden ayrıldığımda doktorum Ali bey ile göz göze gelmiştik. Ali Bey'i her gördüğümde yüzümdeki tebessüm silinip içime korkular kapılıyordu. Hangi hasta doktorları severdi? Ben sevmiyordum çünkü doktorlar hayatım boyunca korkunç insanlar olarak kalacaklardı.

"Bakıyorum keyifler yerinde?" Göz kırpıp yanıma yaklaşmıştı. Elinde gördüğüm sonuçlar ile güçlükle yutkundum. İşte bu yüzden doktorlardan korkuyordum. Çünkü küçüklüğümden beri hiç olumlu şeyler söylemeyip aksine beni üzen şeyler söylüyorlardı. Buda hastalığımdan kaynaklanıyordu.

"Kötü mü?" dedim, ellerindeki kağıtlara bakarak. Biliyordum, o kağıtlarda hiçbir zaman mükemmel sonuçlar olmayacaktı. Hatta gün geçtikce daha kötü şeyler yazacaktı ve ben daha çok ağlayacaktım.

"Aynı." dedi, ifadesiz sesiyle. "Ama umudunu kaybetmeyeceğine söz vermiştin. O yüzden sonuçlar aynı olsa bile,  kötüde olsa sen asla umudunu kaybetme" dedi. Biliyorum, asla umudumu kaybetmecektim. Ne gerekiyorsa savaşacaktım. Çünkü pes etmemeyi yavaş yavaş öğrenmiştim.

"İki güne taburcu olacağımı söylemiştiniz, bugün dördüncü günüm ve bana, hâlâ neden taburcu olmadığımı söylemiyorsunuz." dedim. Gerçekten bu yalanlara artık ne zaman inanmamayı öğrenebilecektim. Aslında yalanlara alışmam gerektiğini de öğrenmem gerekiyordu. Ama olmuyordu. Çevremde kim olumlu cümleler kursa hemen inanıyordum. Çünkü bir nebzede olsa gerçekten inanmak istiyordum. İnanmak bir umut kadar önemliydi benim için.

"Sağlığın söz konusu olduğu için bir süre daha burada kalmanı istiyorum." Durduğu yerden hareketlenip pencereye doğru yürüdü. Sorduğum sorudan kaçıyordu. İstediğim cevabın bu olmadığını da biliyordu.

BEYAZ FREZYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin