Kapıyı açtığımda karşımda iri bir beden görmeyi beklemiyordum. Hatta ve hatta Jungkook'u görmeyi hiç beklemiyordum. Kapıya yaslanmış hafif aralık gözleriyle bana bakarken tam bir şey söyleyecektim ki karnından akan kırmızı lekenin, mavi tişörtünü ıslattığını fark ettim. "Sen, senin ne işin var burada? Bu halin ne?" Şaşkınlıktan ve ilk defa yaralanmış birini görmenin korkusuyla ne yapacağımı şaşırmıştım."Biraz daha dikilecek misin? Yoksa ben kan kaybından öleyim mi?"
——————————————
Ne dediğini sonunda algıladığımda boş boş yüzüne bakmayı bırakıp hızla kapıyı aralayarak ona yaklaştım. Tam kolunu omzuma atıp onu tutacaktım ki duraksadım. "Evim oradan bakınca hastane gibi mi görünüyor? Ya ölürsen ve bir de üstüme kalırsan? Ben ne olacağım? Zaten başıma ne geldiyse senin yüzünden geldi bir de hapiste çürüyemem. Ben ambulansı arıyorum." arkamı dönüp içerdeki telefonuma doğru ilerleyeceğim sırada kolumdan sıkıca tutarak çekiştirdi. "Sence benim aklım ermiyor mu hastaneye gitmeye? Adamlar peşimde hastaneye gittiğim an oradan bir daha çıkamam."
'Keşke çıkamasan' demek istedim. O bir katildi ve elbette o insanlara acımıyorsa diğerleri de ona acımayacaktı. Ayrıca adamlar peşindeyse beni de tehlikeye atmıştı. Onu evime almak istemiyordum ama aynı zamanda yüzü solmuş, soğuk soğuk terliyordu. Derin bir nefes verip kolunu omzuma attım. Onu içeri taşırken ağırlığını üzerime vermesi beni zorlasa da sesimi çıkartmadım.
Odama geçtiğimizde onu yavaşça yatağa yatırmış yarasına bakmak için tişörtünü yukarı doğru kaldırmıştım. Gördüğüm manzarayla yüzümü buruştururken kafamı olumsuz anlamda salladım. "Öleceksin. Bak, benim sana hiçbir faydam olmaz en azından doktor çağırayım." söylediğimle kafasını sallarken zar zor konuştu. "Jin'i çağırdım. Birazdan burada olur. Sen de en azından kanamam için elinle bastır o gelene kadar."
Bir de başıma Jin çıkmıştı. Gerçekten kafayı yiyecektim. Burada karşımda ölüyordu ve ben hiçbir şey yapamıyordum. Ona acıyor muydum yoksa bunu hak ettiğini mi düşünüyordum emin değildim. Kendi içimde çatışıyor, elim ayağım titremesine rağmen mantıklı düşünmeye çalışıyordum.
Zilin sesini duyduğumda korkuyla irkilip koşarak kapıya vardım. Gelen kişinin Jin mi ya da öteki adamlar mı olduğunu bilmediğim için kapıyı açmak ve açmamak arasında kalmıştım. "Benim, Jin. Jungkook için geldim açar mısın?" dediğiyle rahatlasam da emin olamayarak kapıyı açtım. İçeri hızla girdiğinde parmağımla odayı işaret ettim. Şok içindeki beni birkaç saniye süzdükten sonra daha fazla oyalanmayarak odama koştu. Bense kapıyı kapatıp yere çökmüştüm. Kendimi iyi hissetmiyordum ve yaşadığım olaydan dolayı kalbim ağzımda atıyordu.
Kanlı elime bakarken ağlamamak için sıktığım dişlerim bile etkisini yitirmiş, gözlerim bana ihanet edercesine musluk gibi akıtmaya başlamıştı. Bu yaşadıklarım kesinlikle normal değildi ve benim psikolojim buna dayanabilecek kadar sağlam değildi. Daha fazla dayanamayıp hıçkırarak ağlamaya başladığımda içeriden bir çığlık sesi yükselmesiyle hızla yerimden kalkıp odama koştum.
İçeri hızla girdiğimde Jin'in kurşunu çıkardığını fark ettim. Jungkook kanlı tişörtünü ağzına almış, gözlerini acıyla kısmıştı. Ona acımıştım. O her ne kadar suçlu olsa bile bir insanı bu halde görmeye içim el vermiyordu. Öylece donakalmış onları izlerken isminin Jin olduğunu öğrendiğim adam, yaraya son bir dikiş daha atıp elindeki eldiveni çıkardı. Bana döndüğünde yüzünde acıma hissi belirirken bu halinde ne kadar haklı olduğunu biliyordum. Şok içindeydim ve her yerim kan olmuştu. Kendimde değildim ama bunun farkında olabilecek kadar da yaşadıklarımı algılayabiliyordum. Jungkook yorgunluktan ve halsizlikten en sonunda bayılmıştı sanırım. Ölmemişti, onu göğsünün kalkıp inişinden anlayabiliyordum.
"Hadi çıkalım da dinlensin. Zaten yeterince yoruldu." kolumu tutan elle ona dönerken dedikleriyle başımı olumlu anlamda sallayıp ağır hareketlerle odadan çıktım. Odamın yanındaki banyoya gidip elimdeki kanı yıkamaya başladım. Jin ise kapıda durmuş öylece hareketlerimi izliyordu. " Seninle sonunda tanıştığım için çok sevindim. Elbette böyle tanışmak istemezdim ama yine de böylesi hayırlıymış demekki. Jungkook, senden çok bahsetti. Zaten direkt senin evine gelmesinden belli sana değer verdiği. Sen de korktun doğal olarak ama merak etme düze-" daha fazla dayanamayarak musluğu sertçe kapatıp ona döndüm.
"Ne anlatıyorsun sen ya? Benim ne yaşadığımın farkında mısın sen? Bir tane deli bir katil bir anda bana takıyor hayatıma girip içine sıçtığı yetmezmiş gibi bir de pis işlerine beni alet ediyor. Bela mısınız siz? Buldunuz enayiyi üstüne mi çökeceksiniz, sizin derdiniz ne?" Gözlerim dolmaya başlarken sinirle üstüne doğru yürüyordum. "Bir de gelmişsin bana diyorsun ki merak etme. Ne merak edicem be ben onu? Ben kendimi merak ediyorum. Farkında mısın bilmem ama o şu an benim evimde. BENİM. Onu bu hale getiren adamlar bana da zarar verebilir. Her şeyi geçtim o ölebilirdi. Ölebilirdi ya. Ben ne yapacaktım o zaman? Buraya gelmesinden belliymiş de bana değer veriyormuş. Saçma sapan konuşup beni daha da sinirlendirme. O içerdeki katil iyileştiği an alıp götüreceksin buradan. Hatta uyandığı an. Hayatımı mahvettiniz be. Ne işim kaldı, ne evim. Her şeyim mahvoldu. Yeter artık ben çok sıkıldım. Dayanamıyorum." Sonlara doğru artık hıçkırmaya başlamıştım. En sonunda yere çöküp ağlarken bir elini omzumda hissettiğimde kendimi daha da salmıştım.
Son birkaç aydır gerçekten her şey üst üste gelmiş artık dayanılmaz bir hale geçmişti. Benim bu yaşadığım şeyler anca kitaplarda olurdu. [ :) ]
"Seni gayet iyi anladım ve sonuna kadar haklı olduğunu düşünüyorum ama emin ol bana onun da senden başka kimsesi yoktu. Seni tehlikeye atmadığına da emin olabilirsin. Şu an tüm sitenin etrafını adamlarımız sardı bile. O buraya gelip aynı zamanda seni de koruması altına aldı. Bak, bilmediğin çok şey var fakat bunları da bir anda algılaman mümkün değil. Uyanınca onunla konuş ve hallet. Şimdi benim gitmem gerekiyor. Uyanınca beni ara. Kartımı ben masaya bırakırım. Yanımda birkaç ilaç da getirdim ağrısı olursa içirebilirsin. Sen de toparlan artık hadi. Camlardan da ne olur ne olmaz diye uzak dur. Özellikle de odanın perdesini açma. Şimdi gidiyorum bir şey olursa hemen ara." dediği gibi de yaptı. Gitmeden önce salondaki masanın üzerine kartını bırakıp çıktı. Ben ise yerimden kalkıp salondaki koltuğa oturdum. Yorgunlukla derin bir nefes verirken ne yapacağımı düşünüyordum.
Koltuktan doğrulup üzerimdeki kıyafeti düzeltirken yavaş adımlarla odaya gidip yavaşça kapıyı aralayarak ona baktım. Gözlerini kapatmış sanki katil o değilmiş, bütün bu pis işler yapan başkasıymış gibi masum bir şekilde uyuyordu. İçeri girdiğimde kenardaki tekerlekli koltuğumu çekip onu incelemeye başladım. Evde sadece o ve ben vardık.
Aslan ve kuzu...
_________________
Bölüm sonu... bu bölümü yazarken bilmiyorum ama içimde acayip bir enerji vardı. Kendi kendime 10-11 bölüm sonrasını bile düşündüm. Umarım memnun kalmışsınızdır.
Daha fazla bölüm gelmesi için yorum+vote yapmayı unutmayın. Ayrıca kitaba o kadar emek etmeme rağmen hala okuyucusu az. Kitabı önerirseniz çok memnun olurum civicivlerim🫶
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sniper | taekook
FanficBilinmeyen Numara: Bu kadar sakar olmayı nasıl başarıyorsun? Tae: Kimsin? Bilinmeyen numara: Bilmem. Tae: Cidden kimsin? Jimin? Sensin dimi lan doğruyu söyle. Birde numara bulmuş salak MSNELDMDŞ hadi gel bize de maç atalım oğlum çok sıkıldım. Bilin...