•1 kamyondaki adam

130 6 14
                                    





Felaketten öncesini unutmaya başladım. Yaklaşık üç yıl oldu ve unutuyorum. Ailemi hatırlıyorum. Onları unutmam mümkün değil. Ama sınıf arkadaşlarımın isimlerini ve suratlarını unuttum. Ailemi unutmaktan korkuyorum. Çünkü resimleri bende yok. Konuşmayı unutmaktanda çok korkuyordum. Bu yüzden şarkı söylemeye ve günlük tutmaya başladım.

Günlüğü yazacak bir defterim olmadığı için gün içinde yaptıklarımı uyumadan önce sesli bir şekilde tekrar ediyorum. Eskiden kitap okumayı severdim. Kelime dağarcığım genişti. Ama şu an elimde bir kitap yok.

Ara sıra yemek aramak işin şehrin yakınlarına gidiyorum. Evlere girip yemek arıyorum. Mutfak hep ilk katlarda olduğu için risk alıp yukarı çıkmak yerine bulduğum yiyecekleri alıp çıkıyorum. Kitap bulmak pahasına ölümü göze alamam. Üstelik korkak biriyim ben. Felaketin ilk yıllarında kendime grup edinmeyi seviyordum. Daha güvende hissediyordum. Ama öyle olmadığını acı bir biçimde fark ettim. Gerçekten değer verdiğim arkadaşlarımı kaybettim. Ailemin ölümüne şahit olmadım ama öldüklerini az çok tahmin edebiliyorum.

Şehrin içinde yaşıyorlardı. Fazla kalabalıktı. Muhtemelen ısırılmaları 1 saati almamıştır.
Bu kadar felaket tellalı kesildiğim yeter. Geçmiş geçti ve gitti. Önemli olan şu an ve gelecek. Yaşayabilmek. Şu an yol kenarı bir petrol marketine doğru yol alıyorum. Zamanımın çoğunu ormanlarda ve kırsal kesimlerde geçiriyorum. Orlarda aylak olmuyor. Aylak yoksa tehlike de yok. Yemeğim bitene kadar güvende oluyorum en azından. Şimdi olduğu gibi yemeğim bittiğinde ormanların yakınlarında olan yolları takip edip petrol buluyorum. Yolu fazla takip edersem şehre de gidebiliyorum. Asla yolda durmuyorum. Hep yolu ormanın içinden takip ediyorum. Gelip geçen arablar yolda olan her şeye ateş açıyor. Şehir eşkiyaları...

Petrole sonunda ulaştım. Şimdi yapmam gereken marketi baştan sona aramak. Market camına tıklattım üç kez. Gelen giden olmayınca girdim içeri. Kapı girişi ilk rafta hiç bir şey yoktu. Bu beni yıldırmadı tabi. Diğer iki rafta boş çıkınca yere oturup kestirmeye başladım.

Biraz fazla kestirmiş olmalıyım ki kulağıma dolan seslerle uyandım. Kapı tıklatıldı. İki kez. Şükürler olsun ki direkt içeri girmedi. Hemen kasiyer standının altına saklandım. Bir grup erkek gülüşerek içeri girdi. Kalın sesli olan konuştu.

-Aylağa da koymazsın kendini.

İnce hırıltılı ses cevap verdi.

- Kaç zamandır kadın gördüğüm mü var? Hem iyi geldi.

Ne? Neden hiç normal insanlarla karşılayamıyoruz? Üstelik bu sefer iğrenç ve korkunç.

Kalın sesli olan

- Kadın anan yaşındaydı. Bu bir şeyi değiştirmez mi?

İnce hırıltılı ses

-Kadın kadındır.

Hemen burdan defolup gitmem gerekiyor. Ama nasıl?

İnce hırıltılı ses

- Kokuyu alıyor musun Ratan?

Kalın ses

-evet garip bir koku var. Uzun süredir duymadığım bir koku.

İnce hırıltılı ses

- nerde duysam tanırım. Kadın kokusu!

Sıçtım. Şimdi tamamen sıçtım. Onlar beni bulmadan kaçmalıyım.

Onlar marketin orta kısmında kalıyorlardı. Bense girişte kasiyer standının altındaydım. Standın altından sürünerek çıktım ve sessizce kapıyı açtım.
Onlar beni ararken kapıyı kapattım ve koşmaya başladım. Nereye gittiğime bakmadan koşarken yola doğru gidiyordum. Arkadan kapı açılma sesi geldi.
Hızımı arttırdım.

İnce ses

- işte orda, kaçıyor!

Bir araba geçsin diye dualar ediyordum ama felaketten sonra iyice nadir olan bu şansım bana gülmüyordu.

Bana daha da yaklaştılar. Saçımda bir el hissettim ve sert bir şekilde yavaşladığım için arkaya doğru düştüm. İki adam bana sırıtarak bakıyordu. Hemen ayağa kalktım ve belimden bir silah çıkardım.
İçinde mermi yoktu ama onlar bunu nerden bilebilirdi ki?

Silahı onlara doğrultup

-Uzayın! Yoksa kurşuna dizerim ikinizide.

Kalın ses

-bir haz uğruna kendimi öldürtmem sanches.
Ben gidiyorum.

Kalın ses haliyle korkmuştu.

İnce ses
-öyleyse vur beni.
dedi

Kalın ses
-saçmalama. Hadi gidelim dostum.

İnce ses üstüne doğru gelmeye başladı. Bende koşmaya başladım. Hemen arkamdaydı. Far ışıkları görmemle yolun ortasına attım kendimi. Ve koşmaya devam ettim. İnce seste beni takip etti ve yoku ortalamaya çalışırken bana yetişip ense kökündeki saçı tuttuğu gibi beni yere serdi. Yolun ortasında üstüme çıkmış halde bana saldırmaya çalışıyordu. Üstümdeki açık mavi gömleğin göğs kısmını yırtmaya başladı. Savunabildiğim kadar kendimi savundum ve sonunda karnına yediği tekmemle inleyerek geri çekildi.

Yerden doğrulup ayağa kalktım ve koşarak doğrudan üzerime gelen kamyona iki elimi de salladım. Kamyon durdu ve içeriden üstü tellerle örgülü beyzbol sopalı deri ceketli bir adam çıktı. Tek başına olmasına rağmen kendine güvenen bir tavır takınmıştı suratına.

İnce sesli adama bakıp sakin bir tavırla

-Burda ne bok dönüyor bakalım?

Dedi. Sakin tavrına karşılık gözleri ateş saçıyordu.

İnce ses

- işine git. Bu seni ilgilendirmez.

Deri ceketli adam elindeki sopaya bakarak gülümsedi.

-Evet, ilgilendirmez. Ama bu küçük hanım eğleniyormuş gibi görünmüyor. Onu bırak ve sana gerçek bir afet göstereyim.

Adam bunu deri ceketini  gelişigüzel düzeltirken söylüyor.

İnce ses

-Sana siktir git dedim!

Bunu söylemeyi daha yeni bitirdiği gibi kafasına sopayı yemesi bir olmuştu. Korkunç bir çığlık attım.
Deri ceketli adam ince seslinin kafasına tahimini kırk ikinci vuruşundan sonra telli sopasından adamın kafa derisini sıyırıp sanki az önce bir adamın kafasını ezmemiş gibi kamyona doğru sakince yöneldi.

Kamyona girdi ve çalıştırdı. Sonra camdan kafasını çıkarıp bana seslendi.

-Gelmiyor musun tatlı kız?

Başka bir şansım yoktu. Berbat bir durumdaydım. Çok fazla düşünmedim ve kamyona bindim.
Sordum;

-Nereye gidiyoruz?

Cevap verdi

-Sığınağa.

Bölüm sonu🖤

Onun esiri | Negan Smith Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin