Arkadaşlar önceki bölümlerde belirtmişimdir belki ama Pork'u domuz olarak Jimin'in soyadı ile benzediği için dalga geçmek amacıyla kullanıyor. Ben de öyle bırakacağım, aklınızda kalsın <3
"Pardon?" Cuma günüydü ve Jimin işteydi. Masasının başında daha fazla vakit geçirmeye karar vermişti, hatta yöneticisinin tamamlaması gereken ekstra projeler için gönüllü olmuştu. Sarışın, çevresinde olup bitenlerden dikkatini dağıtacak, köşesinde gizlice oturmasına izin verecek bir tür iş alacağını varsayıyordu. Ama bu? Bu, umduğunun tam tersiydi.
"Bugün Jungkook'un malzemeleri toplamasına yardım edeceksin. Müşteri envanterine aşinasın ve tedarik çalışmaları için başvuracağımız kişi o. Bir problem var mı?"
Hayır, hiçbir sorun yoktu canım. Sadece kaçınmak istediği asıl kişi Jungkook'tu, bu kadar.
"Ah, hayır efendim. İlkinde sizi doğru duyup duymadığımdan emin değildim." Rahatsızlığını maskelemek için yapay bir şekilde gülümsedi. Bu olabilecek en kötü şey değildi, ama o hafta başında parkta yaşananlardan sonra Jimin, esmerin rütbesini anlayabileceği konusunda endişeliydi. Ve Jimin bunun ikisi için de kötü sonuçlanacağını biliyordu.
"Pekala," Müdürü verdiği yanıttan memnun görünüyordu ve kendinden emin bir şekilde başını salladı. "O halde ikiniz kısa süre içinde ayrılmalısınız. Ne kadar süreceğini bilmiyorum, ama biraz zaman alması durumunda tüm gün masa başı çalışmandan muaf tutulacaksın. Her şeyi depoya bıraktığından emin ol. Jungkook nereye gideceğini biliyor."
Jimin eğildi ve veda etti, tüm bilgileri alırken uyuşmuş hissediyordu. Masasına doğru yürürken elini saçlarının arasından geçirdi. Belki o kadar da kötü olmazdı; Bu sadece bir iş gezisiydi, kesinlikle ikisi de bu sırada meşgul olacaklardı. Sosyalleşmeleri gerekmiyordu, sadece gidip malzemeleri alıp, kaydedip ve yola çıkarlardı. Kısa ve basit.
"Ah, domuzcuk!" Bu selamlama Jimin'e belki de durumun böyle olmayacağını düşündürdü.
Jimin iç çekerek masasının yanında bekleyen Jungkook'a yaklaşırken kollarını kavuşturdu. "Evet, Jungkook?" Sesi, bütün gününü asi çocuklarını arayarak geçiren bir ebeveyninki gibi yorgundu.
"Vay. Biraz canlan, Pork. Bütün gün yanında olacağın adama karşı daha nazik olmalısın, öyle değil mi?" Jungkook'un sırıtışı bu görevden ne kadar mutlu olduğunu gösteriyordu; Jimin'i kızdırmak için saatleri olacağından mı, yoksa Jimin'in buna açıkça karşı olduğundan mı bilinmez. "Kamyonu süren kişinin ben olacağımı düşünürsek bana huysuz davranmak biraz tehlikeli." Kaşlarını oynatıp Jimin'in masasına yaslandı.
Bu, anında Jimin'i eğlenceli bir tartışmanın içine çekti. Jungkook onu kışkırtmakta çok iyiydi. "Dalga mı geçiyorsun?" Hemen ağız kavgasına başladı. "Ben süreceğim. Ben daha büyüğüm ve direksiyon başındaki beyinsiz kıçına güvenmiyorum." Büyük olan bunu söylerken biraz ofladı ama Jungkook sadece kıkırdadı.
--
Sanıldığı üzere, herhangi bir kamyonu kullanmayacaklardı. Şirketin nakliye kamyonunu kullanıyorlardı ve bu sınıftaki bir aracı sürmek için özel bir ehliyete ihtiyaçları vardı.
Tabii ki Jungkook'un da bu lisansı vardı.
"Bu kadar asık suratlı görünme, belki bir gün sen de büyük kamyonu sürecek kadar büyük olursun!" Jungkook'un gülüşü Jimin'i daha da somurtmaya zorladı. Şu anda dev bir kamyonla otoyolda gitmeselerdi Jimin bu çocuğu döverdi.
Jungkook'un ona söylediğine göre bugün gitmeleri gereken üç durak vardı. Evler için inşaat malzemeleriyle çalışıyorlardı, özellikle de Jimin'in dosya çalışması yaptığı projelerdi. Jimin ihtiyaç duydukları malzemeyi tam olarak biliyordu ve Jungkook da ürünü taşıma konusunda uzmanlaşmış kastı. İlk durağın nispeten yakın olması gerekiyordu, bir kereste satış noktasıydı ama Jimin'in sınırları çoktan zorlanmaya başlamıştı. Sarışın, gözünün ucuyla Jungkook'un ona hâlâ geniş bir gülümsemeyle baktığını görebiliyordu.
"Böyle somurtarak çok sevimli görünüyorsun. Yanaklarını ısırabilirim, tatlı küçük domuzcuk Pork!" Hafif bir cıvıltıyla, daha büyük olana bebek gibi davranarak konuştu. Jungkook, Jimin'i utandırmayı aşırı komik bulurken, sarışın öfkeyle kızarıyordu, sinir bozucu derecede pembeydi.
"Kes şunu. Seni tokatlayacağım, Jeon Jungkook." Jimin homurdandı, koltuğunda kıpırdandı ve sürücünün çikolata rengi gözleriyle karşılaşmayı reddetti. Kaşlarını bir zırh gibi sertçe çatmıştı.
Jungkook, Jimin'in küçük bir bebek gibi olduğu hakkında başka bir şey daha söyledi, ama Jimin onunla dalga geçti ve hızlı bir konu değişikliği bulmaya çalışarak gözlerini devirdi. "Bu şeyin içinde radyoyu nasıl çalıştırıyorsun? Artık sesini duymak istemiyorum." Jimin söylendi, ön paneldeki kadranlarla oynamak için öne doğru uzandı.
"Hayır, bekle--" Jungkook hızlı davranarak Jimin'in elini tuttu ve o tuşlara dokunmadan önce durdurdu. Esmerin bakışları önlerindeki yola odaklanmıştı, bir eli sıkıca direksiyondaydı ama şimdi yüzünde bir miktar pembelik vardı. Gerçi belki de sadece güneşten kaynaklanıyordu.
Jimin dondu, Jungkook'un parmakları eline dolandığı anda içi ısındı. "Ne..." Sesi, olmasını istediğinden biraz daha nefesliydi ama genç olan neredeyse yakaladığı kadar çabuk bırakmıştı elini.
"Açma. Müzik istemiyorum. Sürücü karar verir." Boğazını temizleyerek tek elini direksiyona geri getirdi. "Üstelik odaklanmam gerekiyor. Kamyon şoförünün sözlerini dinle." Çenesini sıkarken kasları şişti, gözleri doğrudan önüne bakıyordu.
Aralarındaki sessizlik neredeyse gerginlik kadar yoğundu ve Jimin'in içindeki bir şey daha önce olmadığı şekilde tepki veriyordu. İkisi arasında her zaman bir gerilim vardı ama bu her zaman sinir olma ya da kızgınlıktı. Son zamanlarda bu durum değişiyordu. Şimdi bu, sarışının öfkesinin hiç hissettirmediği bir şekilde kendini sıcak hissetmesine neden oluyordu ve bu onu hayal kırıklığına uğratıyordu. Jungkook'tan hoşlanmıyordu. Muhtemelen aptal omega bedeni bir alfaya yakın olmaktan heyecan falan duyuyordu. Bir omegayla yalnız olduğunu bilmeyen bir alfa.
"Keşke Macy burada olsaydı," Jimin ağzından kaçırdı, karnını kucakladı ve yüzünü pencereye doğru kaydırdı. Belki Jungkook'a bakmasaydı ortadan kaybolurdu.
"Macy sanırım... köpeğim mi?" Jungkook'un cevabı gecikmeden geldi, dudaklarında küçük bir gülümseme oluştu. "Onun tatlı olduğunu biliyorum ama BU KADAR iyi anlaştığınızı bilmiyordum." Jimin'e bir bakış attı ve pozisyonuna hafifçe kıkırdadı. Ne kadar da tatlı.
"Kusura bakma," Jimin tersledi ve tekrar esmerle yüzleşmek için döndü. "Bilmeni isterim ki o, Jeon ailesinde gerçekten dayanabildiğim tek köpek!"
Jungkook dramatik bir şekilde nefesini tuttu. "Sen bana köpek mi diyorsun, Park Jimin?" diye sordu, bir an göz göze geldiler, kendi bakışları hafif ve şakacıydı. "Henüz en kötü halimi bile görmedin." Belki bu ifadeyle daha fazlasını kastediyordu ama Jimin bunun üzerinde pek durmadı.
"Sen, tüm Jeonlar ve tüm alfalar, hepsi köpek." Büyük olan ofladı, eğer herhangi bir şeye kızacaksa bu Jungkook'un rütbesi olmalı diye karar verdi. Jungkook'un rütbesi ve ebeveynlerinin rütbesi, kendisinin de olması gerektiği rütbe. Hayatını her geçen gün daha da mahveden ve karmaşık hale getiren o lanet rütbe.
Jimin yine pencereye bakıyordu ama arabanın bir kez daha sessizleştiğini hissetti. Jungkook konuşana kadar hatasını fark etmemişti.
"Peki Parklar? O alfalar da mı köpek?" Sorusu anlamlıydı, gerçek mesaj içinde gizliydi. Jungkook'un ses tonu artık daha yumuşaktı, daha teşvik ediciydi ve daha az kışkırtıcıydı. Jimin 'tüm alfalar' demişti ve esmer, Jimin'in kendisi hakkında bu şekilde konuşmayacağından oldukça emindi. Diğerinin cevap vermesini beklerken sessiz kaldı.
Köşeye sıkışan Jimin buna ayak uydurmaya karar verdi. "Aynen." diye mırıldandı, "Tüm Parklar. Ben bile." Bu kez genç olandan uzak durdu.
Jungkook sadece iç çekerek kafasını salladı. "Sen nasıl istersen, Jimin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the boy who cried alpha,, jikook ✓
Fanfiction[çeviri tamamlandı, omegaverse] Park Jimin doğduğundan beri bir alfa olacağını biliyordu. Ebeveynleri (her ikisi de safkan alfalar), geçmiş sınıf arkadaşları, iş arkadaşları ve aradaki herkes yani ona Park statüsünden dolayı gelecekteki rütbesi nede...