"Neredeydin? Dersin 2 saat önce bitti, Sunoo!" Eve girdiği gibi annesinin öfkesi karşılamıştı onu. Yersiz, nedensiz öfkesi. Çünkü biliyordu, bu siniri endişelendiği için değildi, biriyle yakınlık kurmuş olabileceği içindi. Sunoo biriyle arkadaş olmayı hak etmiyordu.
"Yürüyerek geldim."
"Çoktan eve varmış olman gerekirdi!" Niki'nin yanında olduğu için bu kadar geç kalmıştı. Kendi de şaşırmıştı aslında. Gerçekten bu kadar hızlı mı geçmişti zaman onunla? Halbuki çok az konuşmuş, sessizce oturmuşlardı. Birlikte sessizce oturmuşlardı.
"Yavaş yavaş geldim, anne. Merak etme hiç kimseyle konuşmadım." Annesi bir şey demeden salona geçince, o da ayakkabılarını ve montunu çıkarıp yukarı kata, odasına gitmişti. Kapıyı kitledikten sonra da yatağına uzanmak yerine, bir yastık almış, yere uzanmıştı. Gökyüzünü daha güzel görebiliyordu böylece. Tek kötü yanı düşüncelere daha fazla dalmasıydı galiba.
Ya annesi öğrenseydi? Ya annesi onu sevdiğini söyleyen japon çocukla vakit geçirdiğini öğrenseydi?
Kötü olurdu. Çok kötü olurdu. Yeniden tüm psikologları gezerdi. Bu hislerin bir hastalık olduğunu söyler, 'kız gibi' olan oğlunu bu lanet şeyden kurtarmaya çalışırdı. Her gününü zehir ederdi. Sanki şimdi çok güzelmiş gibi.
Derin bir nefes verdi ve gözlerini kapattı. Japon çocuğu düşündü şimdi de. Hemen bir tebessüm belirmişti dudaklarında.
Sevmese bile, Sunoo sevdiği için naneli çikolata yerkenki ifadesini hatırlayıp kıkırdamıştı.
Basketbol oynadığı zamanı düşündü. Potaya attığı her top sonrası Sunoo'ya bakıp, onu izleyip izlemediğini kontrol ediyordu. Onu etkilemek istiyordu. Sunoo farkında olduğu için hep o zamanlar gözlerini kaçırır, başka bir şeyle ilgileniyormuş gibi yapardı. Ama hep ilgilendiği o'ydu.
"Sunoo! Buraya gel, oğlum!" Annesinin nazik sesinden ve ona 'oğlum' demesinden birinin geldiğini anlamış ve ayağa kalkıp üzerini değiştikten sonra aşağı inmişti.
"Komşularımızla tanış, Sunoo." Merdivenin başında onu karşılayan annesi birden sesini kısıp dibine girerek kolunu tırnaklarını batırarak sıkarken kulağına boş tehditlerini fısıldamıştı.
"Bir erkek gibi davran, iki oğlu var, çok yakınlık kurma sakın ve sesini kalın çıkar konuşurken. Hatta hiç konuşmamaya çalış. Bir ibneyle hiç kimse muhattap olmak istemezdir." Hiç bir şey dememişti. Yüzü bile buruşmamıştı acıya karşı. Alıştığı bir durumdu sonuçta.
Salona girince karşılaşmayı düşündüğü kişiler kesinlikle Sunghoon'la Niki değildi. Şaşkınlıkla onlara bakarken, diğer iki çocukta onda farksız değillerdi.
"H-hoşgeldiniz, efendim." Sunoo kadına bakıp gülümsemeye çalışınca, kadın karşılığında samimi bir gülümseme vermişti ona.
"Hoşbulduk, çocuğum. Ne tatlısın sen böyle." Kadın cidden onun güzelliğine hayran kalmıştı. Bir erkek olamayacak kadar güzeldi. Gerçekten öyleydi.
"Teşekkür ederim." Sunoo beklemediği iltifatla yanaklarının kızarmasına engel olamamıştı.
"Anne, Sunoo bizim sınıf arkadaşımız." Niki onun al yanaklarını hayran bir ifadeyle izlerken annesine onun sevdiği çocuk olduğunu belli etmişti. Demek oğlunun dilinden düşürmediği tilki çocuk yeni komşusuydu.
"Niki'nin anlattığından bile daha çok güzelsin, Sunoo. Utanma artık, oğlumun sevdiği çocuksun sen, iltifat etmeden duramam ki sana." Sunoo bir şey demeden etrafa bakmış ve annesini görmeyince rahat bir nefes vermişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
moonstruck // sunki
FanficWe can take it slow but let me hold you close no matter what ~tericni 10.07.24