"Hayatın böylesi güzel de, yarım kalan sevgiye itirazım var!" yazdı. Güldüm, mutfağa gidip çakmak aldım. Sigaramı yaktım, youtube'u açıp Müslüm Baba'yı dinlemeye başladım. Saat 01.24'tü.
Şarkıya, "..zalim kadere.." kısmıyla beraber eşlik etmeye başladım. O saatte bağıra bağıra şarkı söylemek için sarhoş olmam gerekiyordu. Bu sebeple sesim Babadan daha kısıktı. Ama kalbimiz aynı acıyı çekiyordu. Acı çekmek için saat, sarhoşluk gibi dünyevi şeyler gözetilmezdi. İtirazın varsa bir şeylere, sabahın köründe yada saat üçe onbeş kala hıçkıra hıçkıra ağlayabilirdin. Zaman ne çabuk geçiyordu. Işıklar açık değilken mutfağa gidemeyen çocuk, ne çabuk lambaları bozuk parkları sevmeye başlamıştı. Zaman ne güzel intihardı. Mektubu bitirmek için ölmemek gerekiyordu. Zordu.
"Hayatım karanlık yerlerde geçer, yüreğim kırılmış kadehe benzer, yüzüme nefretle bakmayın yeter, kötüysem, düşkünsem kime ne bundan!!" diye isyan etmeye devam ediyordu Baba. Rahatlamıştım. Bugüne kadar vurdumduymazlığıyla dünyaya altın harflerle adını yazdırmış olan ben, bütün hatalarımı boynuma yaftalayıp gezebilirdim artık. Ne yaptıysam kendime, ne dediysem kendime, kötüysem, düşkünsem kime ne bundan!
Telefonum titredi. Şarjda olduğu için gitmedim. Son 5 aydır kimse mesaj atmıyordu. Şarjı dolunca "Fişten çıkarın." uyarısı veriyordu. Onun titreşimiydi büyük ihtimalle. Pek takılmadım. Su içmek için tekrar mutfağa yöneldim. Koridordaki rafta annemin Kepra isimli, kardeşimin Risperdal isimli ilaçlarını gördüm. Kendi kendime "o kadar çirkin saçlarım var ki, bu yüzden kızların önce saçlarına sonra kendilerine şiirler yazıyorum" diye mırıldandım. Annem ve kardeşim neden kafa yapan haplar kullanıyor diye düşünmedim bile. Aklın başındayken bu evde pek fazla barınamazdın.
Odam çok büyüktü. Bir çekyat, bir ranza, üç tane kitaplık, bir tane gardrop, bilgisayarım ve ben rahatça sığabiliyorduk. Yeni nesil eskisi gibi dergilerden pornografik resimler kesip saklamıyor diye yakındım. Artık benden küçük çocuklar bile parklarda sevişebiliyor. Ben bu nesle ait değil miyim diye düşündüm. Sonra da Sezgin'e Ali Seven'in "Dün Gece Resmini Ateşe Attım" şarkısının sözlerini mesaj attım. Kontörüm olmadığı için mesaj gitmedi. Bende sabah olunca dedemden para alıp Kadıköy'e gider sahilde içerim düşüncesiyle yatağıma uzandım.
İki saat sonra babamla annemin seslerini duydum. Dedemi hastaneye kaldırmışlar. Bize belli etmeden hastaneye gitmeye çalışıyorlardı. Üzüldüm, yatağımdan kalkamadım. "Vay be dede, ben evlenecektim, senin emeklinin yarısı sevdiğim kadının bileklerinde bilezik olacaktı daha. Nereye böyle erkenden" diye diye sızıp kaldım. Dedem ölmemiş. Dedem o günden sonra on kere daha hastaneye gitti, on kere daha ölmedi. Dedemin parasıyla elli kere daha içtim Moda sahilde. Bugün olsa bugün de içerim. İnsan alışkanlıklarından kurtulamıyor bir türlü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şehrimin Kayıp Kıtası
General Fiction365 günün tüm yağmurları bir geceye toplanmış, üstüme yağıyordu. Sonu belli olmayan bir ömrün sonuna adımlıyordum. Dönüş vakti gelmişti, peronda bekliyordum, otobüsün gelmesine 30 dakikadan fazla vardı. Saat 12.00'yi biraz geçiyordu. Telefonumun şar...