²

133 15 3
                                    

...

Akşam yemeği yenmişti. Askerlerin çoğunluğu yemek biter bitmez odasına uyumaya çekilmişti. Birkaç grup ise oturmaya devam edip sohbet ediyordu.

Bu gruplara üstlerin masası da dahildi. Casey'in şerefine oturup birkaç şey içiyorlardı.

"Sonra ne oldu biliyor musun? Levi topaç gibi dönerek o devi bir güzel hakladı. Levi bir şey soracağım? Dönerken başın da dönüyor mu?"

Levi gözlerini devirdi ve yanındaki kadının anlına bir fiske attı. "Sus artık."

Hange acıyla geri çekildi ve tuhaf gülümsemesini yaptı. "Asla değişmeyeceksin..."

Herkes gülerken Casey hafif tebessümle onları izliyordu. Birkaç dakika sonra herkese iyi geceler dileyip yemekhaneden çıkmıştı.

Kış akşamı olduğundan dolayı hava erkenden kararıyordu. Saat henüz akşam sekizi geçiyor olmasına rağmen etraf zifiri karanlıktı.

Casey bunu umursamadan etrafı gezmek için dışarı çıktı.

Antreman bahçesini geçtikten sonra bir orman vardı. Daha önce baktığı harita doğruysa bu küçük ormanın hemen ilerisinde nehir olmalıydı.

Casey ormana girdi. Ay bu gece hilal şeklindeydi. İçinden küçük bir küfür geçirdi.

Ormanın karanlığına gözleri yavaşça alışırken ileride ağaçların azaldığını ve ışığın daha fazla olduğunu fark etti.

Adımlarını hızlandırıp aydınlık bölgeye geçti.

Harita doğruydu. Gerçekten de nehir vardı. Ayrıca önü çayırlıktı ve de çok güzel bir manzarası vardı.

Ancak etrafın gereğinden aydınlık olduğunu fark etti Casey. Etrafına bakındığında bu aydınlığın sebebinin yandaki bir ağaca yuva yapan ateş böcekleri olduğunu gördü.

Stresli bir günün ardından cebinden sigarasını çıkardı ve kibrit yardımıyla yaktı. Nehirin kenarına gelip oturdu ve sessizce manzarayı izlemeye koyuldu.

Henüz bir dakika geçmemişken arkasından gelen çimlere basma sesiyle hafif telaşa kapıldı Casey. Sonuçta yeni gelmişti buraya, ilk günden üstlere sigarayla yakalanmak isteniyordu.

Arkasına döndüğünde kendisine dik dik bakan bir çift buz mavisi gözle karşılaşmıştı.

"Yüzbaşı Sandy. Ne yaptığınızı sanıyorsunuz?"

Casey sigarasını söndürdü ve Levi'a döndü. "Ne yapıyormuşum?"

"Tch, soruma soruyla karşılık verme velet."

"Yasak mı?"

Levi derin bir nefes verdi ve konuştu.

|Casey'in ağzından|

"Burası o geldiğin yerdeki gibi kurallar konusunda geniş bir yer değil. Askerleri etkileyecek her hareketinin sana misliyle döneceğini bil. Ayrıca..."

Bir süre durdu ve yüzümü inceledi.

"Yüzüne pudra falan bir şey sür. Ruh gibi duruyorsun. Şu çocuk masallarındaki vampirler gibi. Göz nizamımı bozuyorsun."

Bu son söylediği şeyi söyleyip arkasına döndü ve sinir bozucu derecede yavaş adımlarla ilerlemeye başladı.

Sinirle ayağa kalktım ve arkasından bağırdım.

"Sanane be istedigim gibi dolaşırım. Asıl sen o lanet yüzüne az mimik ekle. Yüzünü yumruklamak istiyorum çünkü. Huysuz!"

Duyduğuna yemin edebilirdim ama asla tepki vermeden ilerlemeye devam etti.

Sakinleşmek adına derince nefes alıp vermeye başladım. Levi, onu son görüşümün ardından hem fiziksel hem de mental olarak kendini deli gibi geliştirmişti.

"İlginç" diye mırıldandım kendi kendime. Tam Levi yüzünden içemediğim sigara yerine yenisini çıkartacakken arkamda tekrar yürüme sesi duydum.

"Lanet olsun içmiyorum."

...

Ertesi gün Güneş daha doğmadan kalkmıştım. Kış ayının en sevmediğim özelliğiydi belki de sabahların karanlık olması.

Üniformamı giydim ve hazırlanıp yemekhaneye indim.

Yemeğimi alıp yemeye koyuldum. Bu sırada konuşulan konuya kulak misafiri oldum.

"Ne? Bir ay içinde sefere mi çıkacağız? Hemde yeni acemilerle? İyice düşündün mü bunu Erwin?"

"Evet. Kararımdan eminim."

"Çoğu ölecek."

"Biliyorum."

Mike araya girdi. "Erwin, burnun yine iyi koku alıyor."

"Seninki kadar iyi değil, Mike."

"Yani..." dedi ve ayağa kalktı Erwin. Yemekhanedeki tüm gözler ona döndüğünde boğazını temizledi ve konuşmaya başladı.

"Siz acemilerle birlikte çıkacağımız yeni sefer netleşti. Bir ay kadar bir süre sonra ilk seferinize çıkacaksınız. Bu süre zarfı boyunca size Kaptan Levi ve Yüzbaşı Casey eğitim verecek. Göreceğiniz bu eğitim size çoğu üstünüzün (belki benim bile) veremeyeceğim kadar üst düzey olacak. Kurallara uyun." dedi ve gitti.

Levi sinirli olduğunu belirten bir yüz ifadesiyle konuştu. "Tch, bize sorulmadı bile. Ayrıca şu velet ne anlar asker eğitmekten, başımı ağrıtmaktan başka bir boka yaradığı yok."

İkinci kez velet demesinin yani sıra söylediği hakaretlere karşı kendimi bir an tutmayacak gibi oldum. Sinirden kapattığım gözlerimi açtım ve gayet mutlu gözükerek ona baktım.

"Eğer bana bir kere daha velet dersen..." Kelimeleri bastırarak söyledikten sonra düşünmeye başladım.

Levi alay ettiğini belirten bakışlarını atmaya başlamıştı.

"Eğer sana bir daha velet dersem ne yapacaksın, velet?"

-"Sonra ne oldu biliyor musun? Levi topaç gibi dönerek o devi bir güzel hakladı..."-

Akşam yemekte Hange'nin söylediği şeyin aklıma gelmesiyle sinsice gülümsedim.

"Bende artık sana 'huysuz topaç' diyeceğim."

Bunu duyan herkes gülmesini bastırmaya çalıştı çünkü Levi'ın onlara cidden kızacağını biliyorlardı. Ancak nafile. Herkes bu söylediğime kahkaha atmaya başlamıştı bile.

Levi ise her an kalkıp beni öldürecekmiş gibi duruyordu. Kendini zor tuttuğu her halinden belliydi.

"Seni.. Seni öldüreceğim Casey!"

...

bunu yazmak eğlenceli olmaya başladı.

𝐬𝐢𝐠𝐚𝐫𝐚 // 𝐥𝐞𝐯𝐢 𝐚𝐜𝐤𝐞𝐫𝐦𝐚𝐧Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin