Bord Ormanın'da yeniden güneş doğuyordu. Rosanna girdiği ağaç kovuğundan yarı uykulu bir vaziyette çıktı. Birkaç adım attıktan sonra önceki gece yağan yağmurun sebep olduğu çamura basıp kaydı. Ancak su birikintisinin içine yığılınca tam olarak kendine geldi.Bir kahkaha hengamesinden sonra kollarını iki yana açıp derince esnedi ardından o müthiş toprak kokusunu içine çekti. Tepesinde turuncu başlı bir ağaçkakan sanki küfür edercesine ötüyor ve türlü kanat hareketleri yapıyordu.Belli ki o kovuk bu ağaçkakanındı ve bir gecelik yuva esaretine bir hayli kızmıştı ağaçkakan.Ama sevgi dolu yüreğiyle Rosanna elini ağzına götürdü ve eline bir öpücük kondurup ağaçkakana doğru salladı.Rosanna'nın merhametinden olacak ki ağaçkakan bu öpücükten sonra çığlıklarını kesti ve kovuğuna geri döndü. Öyle bir gülümsemesi vardı ki Rosanna'nın solmuş bir çiçek tekrar canlanır kurumuş bir ağaç yeşerir ve meyve verirdi. Tohumlar filizlenir hastalıklı insanlar en sağlıklı hallerine bürünürdü sanki.Gözleri güneş gibi insanın içini ısıtırdı.Belinin altına kadar uzanmış kızıl saçları her attığı adımda beyaz teninin üzerinde bir alevin dans etmesini andırıyordu adeta. Gözlerinin elası bakanı sarhoş ediyordu sanki.Gözlerinin üstündeki o upuzun kirpikler o ahu gözlerin dipsiz kuyusuna düşenleri oraya tutsak etmek için konulmuş bir demir kapı gibiydi.Belki de bu dünyanın en güzel varlığıydı Ross.Evet Evet kesinlikle bu dünyanın inanılması güç tek varlığıydı o.
Rosanna gökyüzüne baktı. Artık yola çıkma vaktiydi.Rosanna yanındaki hilal şeklindeki hançerini kurt derisinden yapılmış giysisinin üzerinde ki kınına koydu. Ve yürümeye başladı.Rosanna'nın içinde bulunduğu bu orman antik yaratıklarla ve birkaç kabileyle doluydu metrelerce uzunluğu olan çam ağaçlarıyla kaplıydı. Bu ormanın içinde bulanan en vahşi yaratık "Akes" adı verilen kartal başına ve aslan vücuduna sahip olan etçil hayvanlardı.İnsanlar bu hayvanları evcilleştirmiş hatta yemek için avlamışlardı.Ama ormanın da ismini aldığı "Bord" kabilesi bir süre sonra bu hayvanları koruma altına aldı.Bu hayvanlar Bordların simgesiydi ve Bord kabilesi her avlanan Akes için Tanrı'larının ormanın derinliklerine bir ruh yolladığına bu ruhun ekinlerini ve meyvelerini talan ettiğine inanırlardı.Bu kabile avcılık toplayıcılık ve kısmen olsada tarımla uğraşan bir kabileydi.Giyimlerini hayvan derileriyle sağlayan kendilerine özgü dansları ve dilleri olan ormandaki en güçlü kabileydi onlar.Güçlü ve vahşi bir ırk...Diğer insanlar ormana bir tek sebepten gelirdi ya Bordları köle almak için ya da öldürmek.İşte bu bilinç onları adeta bir aslan kadar güçlü bir kartal kadar yırtıcı kılmıştı.Onlar Tanrılarından çok lanetli ırktan korkarlardı. Onlar için lanetli ırk ise ormanın dışındaki insanlardı. Bu lanetli ırkın ormana adım attığı her zaman kan ve gözyaşı dökülürdü. İşte Bordlar bu sebeple kendilerini savunmayı öğrendiler . Onlar yaşamak için öldürürlerdi.Daha sonra öldürmeye devam ettiler ama yaşamak için değil istemedikleri veya beğenmedikleri her şey için...En sonunda barbar bir kabileye dönüştüler.Diğer kabileler ise bu kabilenin altında ezilmeye başladı ve daha sonra tamamiyle Bordların boyunduruğu altına girdiler.Bord kabilesinin kralı Tanrılarının sağ kolu olduğuna inandıkları "Tordu" ismindeki burnunda bir kanca olan, kulağının biri kesik ,sakalları göbeğine kadar uzanan ,başında akes kafatasından bir taç duran ,suratı çeşitli yaralarla kaplı çirkin bir adamdı.9 eş ve 41 çocuğa sahipti.Kendisine karşı çıkan olmadığı halde onun "ak" dediğine "beyaz" bile denilse bunu kendine yapılan saygısızlık olarak görür dile getiren kim olursa olsun -halkından hatta eşlerinden ve çocuklarından birini- iki Akes'e bağlayıp ters yönlerde koşturarak ikiye ayıran bir barbar kraldı Tordu.Bu barbar yabancı erkekleri öldürür kafataslarıyla kendine kolye yapardı.Yabancı kadınları ise kendine eş olarak alır beğenmezse öldürür ve yerdi.İşte Ross bu kabilenin sadece 100 adım ötesinden geçmek zorundaydı.Kızılnehir'e gitmeliydi çünkü.Rüyasında o ırmağı görmüştü.O ırmağın üstünde uçan alev kanatlı bir kuğu görmüştü ve bu kuğu onu kendine doğru çekiyordu. Rosanna bu rüyanın etkisiyle yürümeye devam etti. Ne olabilirdi bu rüyanın anlamı? O alevden yaratık neden Ross'un gözlerinin içine bakıyordu ? Ross neden bileğindeki dövmenin aynısını o kuşun kafasında görmüştü? Ucunda ne olursa olsun devam edecek miydi ? Elbette edecekti. Ross bu topraklarda tek başına yetişmiş her şeyi yalnız başına atlatmış bir yetimdi. Onun inatcılığının yanında
inandıkları uğruna canını verecek kadar kocaman bir yüreği vardı.Düşünceler adeta Ross'un içini kemiriyordu ki tam o sırada Rosanna'nın karşısında genç bir Akes belirdi.Ross çabucak ne yapacağına karar verdi. Karşında duran Akes'ten gözlerini ayırmadan yavaş yavaş ve geriye doğru attığı adımlarla uzaklaşmaya çalışıyordu ki bir ağaca sırtının çarpmasıyla durmak zorunda kaldı. Yavaşça elini hançerine götürdü.Akes bu hareketten rahatsız olacak ki Rosanna'ya doğru hızla koşmaya başladı. Bu hayvanlar ki 5 ayı kuvvetinde ve yırtıcılığındalardı karşısına çıktığın anda ya öldürecektin ya da ölecek. Tek zayıf noktası boyunlarıydı bu yaratıkların. Bu iri yaratıklar boyunlarına aldıkları tek bir ok yarasıyla bile ölebilirdi ama doğru yere saplanmak şartı ile. İşte bunu bilen ve yıllardır bu ormanlarda yaşadığı için avcılık yetenekleri bir hayli fazla olan Rosanna, Akes kendine hızla koşarken yaslanmış olduğu ağacın gövdesine basarak Akes'e doğru takla attı ve kendini Akes'in sırtına binmiş vaziyette buldu.Akes'in yelesine sıkıca tutunduktan sonra hançerini Akes'in boynuna defalarca saplayarak onu öldürdü.Ross şanslıydı karşındaki Akes oldukça gençti bu yüzden onu öldürmesi oldukça rahat oldu. Ama ters giden bir şey vardı.Akes'in can çekmişmesini duymuş olacaklar ki Bord kabilesinden birkaç kişinin koşarak kendisine doğru geldiğini gören Rosanna Kızılnehir'e doğru hızla koşmaya başladı. Farkedilmişti. Kaçmalıydı ya ölecekti ya da Tordu'nun eşlerinden biri olacaktı.Arkadan atılan mızraklar ve oklardan manevra yapa yapa son anda kurtuluyordu. Daha önce bu kadar güçlü ve hızlı olduğunu hissetmemişti.İçinde farklı bir duygu vardı bugün. Buradan kurtulmalıydı çünkü kendisini bekleyen bir şeylerin olduğunu düşünüyordu . Koştu ve koştu sonunda Kızılnehir'e vardı ama arkasında inatçı Bord üyeleride onla nehire kadar gelmişti. Kızılnehir aslında yasaklı bölgeydi. Bordların buraya kadar nasıl geldiğine şaşırmıştı Ross.Buraya hiçbir canlı gelmezdi. Buranın lanetli olduğunu düşünürlerdi. Burası ölüm saçtığı için adı Kızılnehir kalmıştı. Çünkü bazen buraya gelenlerin kanları adeta nehiri kızıl renge boyardı.Ross kızılnehir 'in kenarına sıkışmıştı artık nasıl kurtulacağını bilmeden çaresiz çaresiz sağa sola bakındı.Ne yardım edecek biri ne kaçacak bir delik vardı pes etti ve dizlerinin üstüne çöküp başını eğdi.Ağlamaya başladı. Sebebi ölüm korkusu değildi. Tek sebebi vardı o da merak ettiği o şeyin ne olduğunu bilmeyecekti. O kuşun anlamını çözemeyecekti.Bunlarla birlikte iç geçirirken tam Bord gençlerinden birinin mızrağını kendisine doğru fırlatacağını gördü ve korkudan gözlerini kapadı.Tam o sırada art arda gelen çığlıkları duydu. Kafasını kaldırdığında Bord gençlerinin yedikleri ok yaralarıyla yere yığıldıklarını gördü. Hepsinin alnında alevli bir ok vardı.Derin bir oh çekti Ross. Ama sonra yeniden telaşlandı çünkü Bordları bir anda öldüren o kişi veya yaratık her ne ise acaba ona ne yapacaktı ? Onu ölüm zebanilerinden kurtaran kişi aslında ölümün ta kendisi miydi ? Nehirden gelen bir ses duydu. Arkasına döndü ve gördüğü karşısında kalakaldı.Birinci Bölüm SONU......

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rosanna: ALEV KUĞU
Science Fiction"Bazen işaret en yakınındadır. Yola çıkma vaktiyse düşünme koşmaya başla . Zorluklardan ise asla korkma. Gizem ancak gerçeğe öyle dönüşür " (Bu hikayenin bütün hakları yazara aittir. Kopyalanması veya yazarın bilgisi/kararı dışında yapılacak diğer i...