episode nine

41 5 3
                                    

"Aynı şekilde, bu yaptığımız anlaşmanın da bu şekilde bir ivme vermesini bekliyoruz. Ancak tabii ki bu da sizin elinizde arkadaşlar. Ne demiştik? Promosyon, promosyon, promosyon!"

Salondaki herkes alkışlayarak destekledi Bay Harry'i. Harry'nin gözleri bize takıldı, biliyordu şuan terfi bekleyen sadece Mina ve ben vardık. İkimize gaz vermek ister gibi göz kırptığında Mina ile gözlerimiz buluştu. O bana kaşlarını çatmış seni ezeceğim der gibi bakarken ben olayın şoku ile kaşlarımı sonradan çatmıştım. Gelen ses ile Bay Harry'e tekrar döndük.

"Önümüzdeki ay terfileri gerçekleştireceğim. Bundan önce küçük bir davet düzenlemek istiyorum. Sizi ve partnerlerinizi orada görmekten mutluluk duyarım." Gözlerini bana çevirdi. "Özellikle sizi Felix. Evlendiğini duydum, tebrik ederim."

Sessizce teşekkür ettiğimde Mina tekrar bana bakış attı, ucube.

"Güzel. O zaman dağılabilirsiniz. Teşekkür ederim."

New York bugün yorgundu. Yağmur şehri etkisi altına almış, insanların meşguliyetini hat safhaya çıkarmıştı. Eve giderken aklımdaki tek soru Minho'yu davete nasıl getireceğim oldu. Kalabalık metroda o kadar çaresiz ve üzgün duruyor olmalıyım ki bir evsiz elinde kalan tek sigarayı bana uzattı.

"Al. İhtiyacın var gibi duruyor."

Uzun zamandır Jisung dışında kimse beni düşünmemişti. Avusturalya'da ki ailem telefon aramalarını keseli uzun bir zaman oluyordu ama eski sevgilim ile çıkarken bunu umursamamıştım. Şimdi ise bu karışıklıkta o kadar gözüme batıyordu ki... Bunun için evsize elli dolar verip sigarasını aldım. "Teşekkür ederim dostum..."

Metro durdu. İçeri girenler ve çıkanlardan sıyrılıp kendimi yürüyen merdivene attım. Elimdeki dalı cebime sıkıştırırken çokta berbat hissetmiyordum. Bu yaşıma kadar öğrendiğim ve asla sekmeyen şey herhangi bir kişinin bir evsizin bile seni düşünmesi bünyede anti depresan etkisi yaratıyordu. 

Ama vardı ki dünya bu kadar harika değildi. Jisung ile evimin arasında uzun mesafeler vardı ve tek iletişim kurabileceğim kişinin de beni pek önemsememesi gibi durumlar vardı. Mutluluğun sadece bir gün, saat hatta dakika boyunca sürebileceği düşüncesi yine üzdü beni.

 Eve girdiğimde Minho'da saçında bir havlu, altında bir şort ve üzerinde bir sweat ile karşıladı beni. "Hoşgeldin."

"Hoşbuldum..." Minho Felix'in ona karşılık vermesine şaşrmış görünüyordu.

"Günün iyi geçmiş gibi görünüyor." 

"Eh pek sayılmaz. Yorucuydu. Her neyse, yemek yedin mi?"

O sırada kapı çaldı. "İşte" diye seslendi Minho kapıya doğru koşarken. Kapıyı açtı. Kurye pizzayı Minho'ya verdiğinde Felix seslendi.

"Sağlıksız."

"Senin düşüncen."

Ellerini yıkamak için lavaboya geçti Felix. Ellerini yıkarken sol elindeki alyansa takıldı gözü. Her ne kadar artık düşünmüyormuş gibi görünse de ara sıra aklına geliyordu. Belki de içinde bulunduğu ucu açık durumdan. Eğer o gün ayrılmak istemeseydi hayatı daha farklı, tamamen farklı olacaktı. Onun bunda çok büyük bir parmağı vardı, onu üzmekte ve onu kırmakta da. Ama ondan nefret etmiyordu. Yıllarca çıkmışlar, onu hissetmiş, her anında yanında olmuş, her duygusunu tatmıştı. Ailesinin yokluğunda o çok iyi bir aile olmuştu ona. Son zamanları saymazsak tabii...

Seviyordu onu. Aşk bu değildi ki savsın kafasından hemen... Ama şu vardı ki artık o ikisi imkansız bir yanılsamadan ibaret değildi. Onu unutmak, ona yaşattıklarını da başkasına adamak zorundaydı. O kişi Minho değildi bu yüzden bir yıl boyunca çakma evlilik için kendine dinlenme süresi verir sonrasında da parasıyla yeni bir hayata atılırdı.

lucky boys in vegas, minlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin