episode four

55 8 6
                                    


Yemeğe inmiştik. Dakikalar önce ise otelin en şaşalı odasına yerleşmiş ve yarım kalan duşumu köpük banyosuyla taçlandırmıştım. İlk başta başımıza gelenleri birer talihsizlik olarak görsemde şuan o talih kuşu kafamın üstünde dönüyordu sanki. 

Belki de piyango oynamalıydım?

Düşüncelerle tabağımdaki yiyeceklerle savaşırken tabağıma gölge düştü, kafamı kaldırdığında gelenin talih kuşu olduğunu gördüm. (Yine de ondan pek haz etmiyordum, ne de olsa dakikalarca odada boğuşmuştuk.)

Jisung'ta elindeki telefonu bırakıp gelen ikiliye baktı. "Selam. Eğlenmeye var mısınız?" diye sordu kahve saçlı olan. Resepsiyonda oda kayıt işleri tamamlanırken adının Minho olduğunu öğrenmiştim. 

"Hayır, kalsın. Tek başımıza eğlenebiliriz."

Bana bakarak yanıma geldi ve elini masaya dayayarak kulağıma eğildi. İğrenmiş bir yüz ifadesiyle kafamı çektim. "Ne yapıyorsun?"  Jisung, hayırlı olsun der gibi bakıyordu, sabır.

"Bakın, bu akşam dağıtmayı düşünmüyoruz. Biz dinlenmek için geldik."

"Dinlenmek için Vegas ha? Komikmiş." Diğeri bir sandalye çekip çaprazıma otururken konuştu. 

" Unutmak için geldik buraya. Biraz içeriz lobide, sonra da yatarız biz. Ayrıca ne o öyle yıllardır arkadaşmışız gibi bu yakınlık."

Minho da kare masanın diğer ucuna otururken bana cevap verdi. "Unutmak istiyorsan eğleneceksin. Yaşlılarla lobide votka içmekle bitmez bu iş. Ayrıca yanlızız, gelin işte. Eğleniriz."

Ona gözlerimi dikip kafamı hayır anlamında salladım.

"Ne yani o orada başkalarıyla işi pişirirken sen lobide bilardo mu oynayacaksın?"

Söyledikleriyle ayağa fırladım. "N-neyden bahsediyorsun sen! Daha hiçbirşey bilmiyorsun bile."

"Her neyse çocuklar, limuzin hazır. Yarım saate aşağıda buluşuruz."

Jisung masanın altından bacağımı tekmelediğinde kafamı salladım ne var anlamında. Onlar masadan kalkarken Minho seslendi. "Kapıda bekleriz ama sadece 10 dakika gecikme payınız var. Banyodaki makyaj malzemelerine bakılırsa biraz hızlı olmanızı söylemem gerek."

"Onlar benim bi kere!" diye bağırdı Jisung. "Ve beni sinirlendirme yoksa aniden Felix'in fikrini değiştirebilirim." Jisung'a sinirli gözlerle bakarken kısık sesle bana seslendi. "Ne yapayım çok çabuk manipüle oluyorsun."

***

"Tam vaktinde!"

Jisung etrafında dönüp cevap verdi. "Her zaman."

Minho diğer taraftan seslendi. "Diğeri nerede?" 

"Buradayım!" diye seslenerek yanlarına ilerledim. Minho baştan sona süzdükten sonra kapıya doğru ilerledi.

"Güzel görünüyorsunuz çocuklar." 

İyi bari, Hyunjin diğeri gibi kalın kafalı değildi.

Limuzin kapının önündeydi. Minho limuzine yaslanmış, bir ayağını arabaya dolamış ve kollarını birbirine sarmış şekilde bize bakıyordu. (Bize diyeceğim çünkü Minho'nun sabahtan beri beni süzmesi beni oldukça sinirlendiriyordu. Sakin ol lix, karşılık vermezsin olur biter.)

Limuzine bindik, en son mınho bınıp kapıyı kapattı. İçerisi diskoya benziyordu. Buzda şampanya ve çerezler koltukların yanındakı sehpada sergileniyordu. Jisung ile Hyunjin şimdiden iyi anlaşmışa benziyorlardı. (Siyaset hakkında tartışıyorlar.)

Minho ise karşımda oturuyordu, göz ucuyla ona baktığımda gözlerimiiz kesişti. "Misafir gibi duruyorsun." 

"Aslına bakarsan misafirim. Ya sen? Görücü bulma işiyle uğraşan teyzelere benziyorsun."

Kıkırdadı. "Emin ol önereceğim son kişi sen olurdun."

"Birisiyle birlikte olmaya niyetim yok zaten." Bil istedim.

"Öyle olsun."

Gözlerimi diğer ikiliye çevirdiğimde ikisininde sinir dolu bir ifadeyle köşelerine sindiğini ve şampanya yudumladıklarını gördüm. Pekala, pekte uyumlu değildik.

Limuzinden inip sakin bir bara geldik. Aslında bu korkunç ikili için pek iyi bir tercih değildi. Buna rağmen Jisung'un mükemmel manipüle yeteneği ile geceye rahat başlamıştık.

Bir masaya geçip alkol sipariş ettik. Masada bir muhabbet dönse de sarmıyor, aklım sürekli ona gidiyordu. Bir süre sonra sadece Jisung ve Hyunjin konuşmaya başladı ve oturduğumuz masadan kısa süre sonra kalktılar. 

"Sessizsin. Sohbetinde hiç çekilmiyor."

"O zaman dinleme." Derin bir nefes verdi.

"Buraya neden geldiğimi sormayacak mısın?"

"Hayır." Bardağı izliyordum.

"Öz ve öz babam beni işten kovdu. Ve son paramı da bu tatile yatırdım. Sen?"

"Sevgilim beni ona hazırladığım doğum gününde herkesin içinde terk etti." Gözlerimi ona çevirdim. Yüzünde şimdi sıçtık bakışı vardı.

"Seninki baya kötüymüş desene."

Ben şarap bardağının yüzeyinde elimi gezdirirken devam etti. "Başka biri mi var acaba?"

Aniden kafamı kaldırıp bağırdım. "Ne saçmalıyorsun! Her şeyde hiçbir şey bilmeden yargısız infaz yapman saçmalık!"

Bir shot gidiyor.

"Tamam sakin ol." Kıkırdadı "O kadar kaldırabileceğini düşünmüyorum."

İkinci shot mideye indi bile ve üç.

Sonrasında ne mi oldu?

İnanın bende hatırlamıyorum ve hatırlamak istemıyorm.


lucky boys in vegas, minlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin