episode two

67 9 12
                                    

Sabahın köründe çalan kapıyı sersemleyerek açmaya çalışırken yerdeki teneke kutuya basarak dengemi kaybettim. Acıyan elimi ısırırken acı çeken sesler çıkarıyordum. 

Ama hayır, evi temizlemeyeceğim.

Kapıyı ısırmadığım elimle açacaktım ama onunla da sızlayan bacağıma baskı yapıyordum. Boşta olan tek bölgem olan ayağımı kapı koluna götürüp baskı uyguladım, kapının ardındaki sarışın etekli çocuk ile hemen halime çeki düzen verip tüm vücudumu serbest bıraktım. Isıdığım elimi vücudumun arkasına saklarken karşımdaki melek ile ayılmıştım.

Elindeki ne? Kek miydi o?

Tül çorap giydiği bacaklarına, sonra siyah eteğinde ve son olarak beyaz cropunda gözümü gezdirdim.

"Şey... kek almıştım aşağıdaki pastaneden istersen..."

Gözünü aşağıma indirdi. Doğruya yataktan kalktığım gibi buraya gelmiştim. Utanç hissetmem gerekiyordu ama birazdan daha ileriye gideceğimizi anlamıştım. Onu belinden çekip içeriye aldığımda yere düşen kek kremasına basıp sendeledi. Ardından gülümseyip kollarını bana sarmıştı bile. 

Bu arada ben Lee Minho. Ciddi ilişkim olmadı. Sevgilim oldu ama onları da ciddi bir kafayla yapmadım. Ve evet 15 yaşımdan beri düzenli olarak erkek öpüyorum.


***


"Neredeydin bu saate kadar?"

Üstümdeki gömleği düzeltirken sordum. "Anlamadım?"

"Anlaşılmayacak bir soru sorduğumu düşünmüyorum Lee Minho. Artık sana taviz vermeyeceğim, kovuldun."

Yüzümde tedirgin bir ifade oluşurken onu hemen kaybettim ve rahat bir ifade takındım. Ne de olsa Sooni,  Dongi ve Dori'nin babası olarak oldukça önemli bir kişiliğim, eşsizim.

"Beni kovamazsın."

"Ha anlamadım? Son 15 sefer için oldukça merhametli davrandım ama bu sefer böyle olmayacağımı belirteyim."

Evet. İşte şimdi tutuşmaya başlamıştım.

"Basket maçı. 10'da biter. Sen kazanırsan kovuldum ne dersin?"

Maçın durumu 8-7. İşi bitirmem için bir sayıya ihtiyacım var ne olsa 9_7 olan bir yarışta 7'nin psikolojisi altüst olur. Topu elinden alıyorum ve ikinci çemberden koca bir üç adım ve potaya uzanış.

Tek ihtiyacım olan bir sayıydı artık. "Bana katlanmak zorundasın Bay Lee. Cilalamak için bana ihtiyacın var."

Top eline geçen yaşlı adam üçlük çizgisinden topu potadan yolladı. "Cilalama hiçbir zaman yapmıyorsun. Tek yaptığın yontma, o da tahtayı değil kafamı." Ve 9-8.

Sorun değil, hala öndeyim.

Topu alıp potanın içinden kendi ellerimle geçirmeliyim. Şans şuan en lüzumsuz şey. Fakat patron çoktan ikinci üçlük için zıplamıştı. Kollarımı yukarı kaldırıp durdurmaya çalışsamda... bunak!

"İşte eşitlik. Ve Lee Minho. Bu da senin için." Top sonuncu kez ellerime değmeden potayı delip geçerken tek yaptığım şey itiraz etmek oldu.

"Hile yaptın!" 

"Hayır, 17. kez ve son kez kovuldun!"

Montumu yerden alıp sahayı terk eden adamın arkasından bağırarak koştum! 

"Hadi ama baba! Ben senin kanınım, bunu bana yapamazsın!"


***


"Sana kendini kaptırma demiştim."

"Ben nerden bileyim çocuğun sabahın köründe kapıya dayanacağını!"

Babamın reddinden sonra artık işsiz, parasız ve çulsuz olarak en yakın arkadaşıma sığınmıştım. Hyunjin'i kolundan tutup şehrin en pahalı restoranlarından birini getirmiştim. Zamanında davasız kaldığı zamanlarda onu az beslememiştim. Biraz da o beslesin.

"Dostum sana 'hayır de, hayatını kurtar' adlı kitabı boşuna almadım."

"Ben sana kendi öz babam beni işten kovdu diyorum bana ne anlatıyorsun amınakoyim!" biramdan bir yudum aldım "ayrıca kapıya sarışın femboy geldi diyorum!"

"Neyse ki sarışın tercih etmiyorum! Ayrıca erkek dediğin sert olacak ben onu o beni yani." diyip göz kırptığında midem ağzıma geldi.

"Aptal herif..." dedim masaya kafamı koyup "Bittim ben diyorum. O sabahlar olmasın partileri, her gün eve ziyarete gelen etekli erkekler, sınırsız içki..."

"Biraz da benden yaylan dicem ama ben boşuna okudum hukuk. O yüzden kimse beni avukat olarak istemiyor. Birikmiş paramla anca kendime yetiyorum..."

"Ne yapacağım... Yavrularımı aç ve susuz bırakamam... Ama başka bir işte de çalışamam. Ahh kafam bir dünya. Çok ağrıyor!"

"Kafanı dağıtmak lazım senin." Minho bardağın önüne telefonunu koymuş ve kedilerinin resimini açmıştı. Şimdi onlara bakarak kara kara düşünüyordu.

"Nerde insan tüm dertlerini unutup kafasını temizler." Minho kafasını aniden kaldırıp Hyunjin'e baktı.

"Vegas'a mı uçuyoruz?"

"Vegas'a kaçırıyorum seni lan! Sabaha kadar iç, yat, ye!"

lucky boys in vegas, minlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin