" Haydi kalkın sizi tembeller! Saat 9:30 oldu. "
Görevli kadın işini yapıp yatakları toplamaya gelmişti. Çocuklar zorlukla yataklarından kalktılar ve uykulu gözlerle yemek salonuna ilerlediler.
* * *
Thomas, yetimhanenin ucuz devlet yemeklerinden nefret ederdi. Ona harçlık verecek bir annesi olmadığından büfede yemek yiyemezdi. Zaten buradaki hiçbir çocuk büfede yiyemezdi. Burası hademelerin ve öğretmenlerin yemek yemeleri için yapılmıştı. Hizmetçi kadının yanından bir tabak alıp yemeklerin düzgün çıkması için dua etmeye başladı.
* * *
Tepesinde sinekler uçuşan balık kafasını kenara itip bir süre çorbayla bakıştıktan sonra midesinin gurultusuna daha fazla direnemeden burnunu tıkayıp çorbayı kaşıklamaya başladı. Yan masada oturan arkadaşlarını ancak yemeği bittikten sonra farketti. Gerçi, arkadaşları onu pek sevmezdi. Ona " Ucube " diye seslenirlerdi. Ama o buna aldırmazdı. Tepsisini kirli bölümüne koydu ve Jack'in yanına gitti.
" Hey Jack. Boş zamanın varmı?"
Başını alaylı gözlerle Thomas'a döndüren kahverengi saçlı çocuk tereddütle yanıtladı.
" Yine mi onu gördün? "
" Evet. "
Jack onu susturup masadan kalkmaya çalıştı.
" Hey! 2 Dakika dinler misin? "
" Yine uyduruk hikayelerini anlatacaksın Thomas. "
" Ama bu sefer... "
" Ama bu sefer ne? Tanrı aşkına her gün yanıma sadece bunu konuşmak için geldiğini düşünmeye başladım Thomas. "
dedi bağırarak. Her saniye sesi yükseliyordu.
" Burda senin o ucube yaratığından başka kimse yok değilmi? " dedi Thomas'ı ittirerek.
" Onunla böyle konuşamazsın. O gerçek. Gerçekten var. " Sesi titrek çıkmıştı. Ağlayacak gibiydi.
" Öyle mi? Biz neden göremiyoruz seni küçük ucube? "
Thomas sinirden deliye dönmek üzereydi. Koşarak yemek salonundan çıktı.
" Görüyor musunuz? Nasıl da kaçıyor? " dedi Jack onu dinleyen kalabalığa.
Fakat aradan çok geçmeden thomas bir bıçakla geri döndü. Jack arkasını döndüğünden onu göremedi. Tam o saniyede Thomas onu gördü. Her gece gördüğü o takım elbiseli adamı. Yüzünün olmadığını yeni farketmişti. İlk kez penceresi dışında bir yerde belirmişti. Baş parmağını kaldırmış onaylıyordu. Sanki,
" Bıçakla onu! " diyordu...