Minho
Şu an sıramda boş boş oturuyordum. Gözlerimin önünde sadece onla olan anılarımız vardı. Belki de gerçekten bir daha asla tekrarlanamayacak anılardı bunlar. Gözümden bir damla yaş akmıştı. Ne kadar ağlamak istesemde, burada yapmak istemiyordum. O yüzden ellerimle gözlerimi sildim. Sadece birazcık gülümsemek için çantamda ki örgüyü çıkardım. Bunu kim yapıyordu bilmiyordum ama, bu yaptıkları şeyler beni fazlasıyla mutlu ediyordu. Örgüler beni küçüklüğümden beri mutlu etmişti. Jisung'ta bunu bilirdi..
Tuvalete yüzümü yıkamaya gitmeye karar vermiştim. Sıramdan kalkıp tuvalete gitmeye başladım. Tuvalete gittiğimde bir aynadan kendime baktım. Onsuz ne kadar kötü olduğuma..
Gözlerimden yine istemsizce yaşlar akmıştı. O sırada içeri giren Hyunjin ağladığımı görünce koşar adımlarla yanıma gelmişti.
"Neyin var? Yine neden ağlıyorsun aga?"
"Unutamıyorum be Hyunjin. Gülüşünü unutamıyorum, çok merak ediyorum nasıl biri oldu diye"
"Minho, sabret be kanka. Belki döner"
Kafamı ona döndürdüm
"Döner değil mi?"
"Döner" dedi sıcak bir gülümsemeyle..
Ellerimle tekrardan gözlerimi sildikten sonra konuştum.
"Hadi ders beden inelim aşşağıya"
"Tamam hadi inelim'
Beni güldürmeye yarayan tek şey arkadaşlarımdı. Onlar olmasa nasıl olurdum inan edin bilmiyorum.
Jisung
Dersin başlamasını beklemek çok yorucuydu. Ve hiç kimseyi tanımıyorsanız daha da kötüydü. Başım delice ağrıyordu. Ellerimi kafama koydum ve gözlerimi kapattım. O sırada sınıfa biri girmişti. Kim olduğunu anlamak için kafamı kaldırmıştım. Bu bizim sınıfta ki birisiydi. Ama inanın ki kim olduğuna dair en ufak fikrim yoktu. O çocuk konuşmuştu:
"Ders boş hoca aşşağıya inebilirsiniz dedi"
Bir anda herkes sırasından kalkıp aşşağıya inmeye başlamıştı. Bende örgü defterimi ve herhangi bir kalem alıp onların yaptığını yapmaya koyuldum. Bahçeye geldiğimde kaldırıma oturdum ve defterimin kapağını açtım. Temiz bir sayfa açtım ve ne çizeceğimi düşünmeye koyuldum. Bir karpuz çizmeye başladım. Ta ki kafama top gelene kadar..
Minho
Arkadaşlar ile basketbol oynarken Changbin basket atamadığı için sinirlenip topu herhangi bir yere atmıştı. Ama attığı top dersi boş olan 10. sınıflardan birine gelmişti. Ben topu alacağımı söyleyip kafasına top gelen çocuğun yanına gittim. Çocuğun yanına gittiğimde ilk başta yerde ki defterini aldım ve ona uzattım, ama çocuk bana kafasını çevirince defter istemsizce elimden düşmüştü. Bu Jisung'tu..
"Jisung.."
O buradaydı! Benim minik bebeğim gelmişti.
"Minho.."
Onu kendime çekip kollarımı beline sardım, kafamı boynuna dayayıp kokusunu içime çektim.
"Dönmüşsün, dönmüşsün"
Dakikalarca öyle durduk. En sonunda sordum.
"Peluslar..sen bıraktin di mi?"
Jisung sessiz kaldı, cevap vermedi. Bu evet demekti.
"Neden yanıma gelmedin? Lütfen cevap ver."
Jisung ilk başlarda sustu sonra konuştu..
"Bilemedim.. yanına gelirsem beni istemezsin sandım. Korktum, çok korktum."
"Korkmana gerek yok Ji. Ben meleğimi unutmam, onu silemem."
"Bırakmazsın, di mi?"
"Bırakmam."
Gözümden bir damla yaş aktı, sevinç göz yaşı.. kokusuna hayran olduğum, gülüşlerine kurban olacağım, zaafım olan çocuk bana geri dönmüştü..
__________
Kısa oldu, belki de saçma ama daha fazla geciktirmek istemedim..