6- İstanbul yolculuğu

159 12 15
                                    

Ferdi'den.

Arda burada kaldığı evinden bavulunu hazırlamıştı ve benim kaldığım otele gelmişti. Benim yanımda sadece çantam vardı. Çantamı sırtıma taktım. Altay'ın yolladığı para vardı. Onunla hem kendime, hem de Arda'ya bilet almıştım. Bellingham ve Modric'te bizim ile beraber geliyorlardı. Biz temelli gidiyorduk İstanbul'a fakat Bellingham ve Modric tatil için geliyorlardı sadece. Ben uçakta Arda ile beraber oturacaktım, Bellingham ile de Modric beraber oturacaktı.

Havalimanına gelmiştik. Bavulları aldılar ve yerleştirdiler. Benim sadece minik bir sırt çantam vardı, onu vermedim. Sonra uçağa bindik. Herkes yerlerine oturmuştu. Arda kafasını benim omuzuma yaslamıştı. Saçlarından öptüm onun.

Bir eli ile belimi tutuyordu, ben de onun belimi tuttuğu elini tutuyordum. Uçağın kalkacağını haber ettiklerinde Arda benden ayrılmak zorunda kalmıştı. Herkes kemerlerini takmıştı ve uçak kalkmıştı.

"Arda oraya gittiğimizde herkes çok şaşıracak."

"Şaşırırlarsa şaşırsınlar, banane! Kaç senedir hasret kaldığım bu dudaklara, bu güzel kahve gözlerine, bu güzel saçlarına en önemlisi de bu güzeller güzeli kalbine kavuşmuşum ya... Artık benden mutlusu yok Erenay'ım..."

"Senin o güzel dudaklarından ne güzel laflar çıkıyormuş öyle. Senin güzel, temiz kalbine kurban olurum ben Arda'm!"

"Seni çok seviyorum Erenay."

"Ben de seni çok seviyorum Arda."

Bellingham arkaya dönüp bize kızmaya başladı.

"Lan yeter şurada bi' uyuyalım dedik beş saattir edebiyatla karışık romantizm yapıyorsunuz! Basım şişti be! Bi' uyutmadınız."

Modric onun kafasına vurdu.

"Tüm romantizmin içine sıçtıktan sonra Bellingham."

Kahkaha attı Modric.

"Bir daha vurma bana!"

Modric tekrar vurdu ona. Sonra biz artık kendimizi tutamayıp kahkaha atmıştık. Böyle kaliteli ortam çok kolay bulunmaz.

"Ya yeter bıktım senden kadın! Bir şal beni ya!"

Oturduğumuz yerin arkasında kavga çıkmıştı. Şu an herkes orayı izliyordu. Muhtemelen evlilerdi ve kadın şiddet görüyordu. Adam kadına tokat atınca direkt ayağa kalktım ve adamın önüne geçtim.

"Hanımefendi korkmayın. Beyefendi siz ne yaptığınızın farkında mısınız?"

"Sanane kardesim!? Benim eşim değil mi? İster döver, ister söver, ister severim. Bu seni hiç alakadar etmez."

"Ana sizin bir kadına vurmaya hakkınız yok! Eşiniz, anneniz, kız kardeşinin olsa dahi hiç bir kadına, hatta hiç bir erkeğe bile vurmaya hakkınız yok! Nasıl bir şerefsizsiniz ya? Kusura bakın ama tam bir pisliksiniz, sizin gibi tüm herkes!"

Bu laflarımdan sonra herkes beni alkışlamıştı. Kadın da kalkıp muhtemelen lavaboya gitmişti. Sonra tekrar yerime oturdum. Kemerimi taktım.

"Erenay ne kadar güzel konuştun sen öyle..."

"Hiç bir sözüm senden güzel değil Arda."

Arda'nın yanakları kızarmıştı. Muhtemelen utanmıştı, ve önüne dönmüştü. Yanağına yaklaşıp üstüste kaç kere öptüğünü bilmeden öptüm yanağını.

"Seni de utanmanı da yerim Arda!"

"Daha çok uyandırıyorsun beni milletin içinde Erenay!"

"Tamam be öpmem bir daha."

Yalandan trip atıyormuş gibi kollarımı birbirine bağladım ve gözlerimi devirerek önüme döndüm. Arda çok telaşlanmıştı.

"Ya Erenay şaka yaptım."

Eli ayağı birbirine dolaşmıştı. Onun bu hâline gülümsedim ve sıkıca sarıldım. Hostes gelmiş, yolculara bir şeyler dağıtıyordu. Sıra bize gelince hostese döndüm.

"Ben sandviç ve limonata rica edeceğim lütfen."

"Peki siz efendim?"

"Bana da Erenay'ın dediğinin aynısından olsun."

Hostes ikimizede verdi isteklerimizi. Oturduğumuz yerde açılan masalar vardı. O masaları açtık ve içecekleri koyduk. Sandviç streç filme sarılı idi. O streç filmi söküp çöpe attık. Sonra sessiz bir yemek faslının ardından lavaboya gittik. Ellerimizi yıkadıktan sonra geri gelip yerlerimize oturduk.

"Sayın yolcularımız. Birazdan uçağımız inecektir. Lütfen kemerlerinizi bağlayınız."

Hepimiz kemerlerimizi bağladık ve uçağın inmesini bekledik. Uçak inince yavaş yavaş herkes inmeye başladı. Biz de indik ve bavulları alıp taksi çağırdık.

Taksi gelince bavulları bagaja soktuk. Modric öne, şoförün yanına binmişti. Bellingham, Arda ve ben ise de arkaya binmişti. Taksici ile sohbet ede ede gidiyorduk.

"Abi bizi Can Bartu tesislerine görürür müsün ya?"

"Tamam marul kafa, götürürüz."

Can Bartu tesislerine gelmiştik. Bavulları alıp indik ve tesisin içine girdik. Bizi ilk başta teknik direktörümüz, ama babamız gibi olan İsmail hoca, yeni transfer olan Alexander Djiku ve diğer bir yeni transfer Dominik Livakovic karşılamıştı. Biz selamlaşırken diğerleride gelmişti. Altay geldiğinde gözlerim dolmuştu. Koşarak onun kucağına atladım ve kocaman sarıldım.

"Altay ne çok özlemişim seni..."

"Ben de seni özledim ya Ferdoş! Sensiz, sizsiz buraların tadı tuzu kalmıyor vallahi."

Sonra indim onun kucağından. Arda'da sarıldı Altay'a.

"Altay abim... Kokunu bile unutmuştum senin."

"Vicdansız! İnsan benim gibi fizik kurallarına aykırı olan mükemmel güzellikteki birinin bir zerresini bile unutmamalı!"

"Abartma sen de be Altay abi!"

"Pqowueudhdisnmauaahahhaha şaka yaptım be!"

...
Bu kitabı en yakın zamanda final yapıyomuşum

Farklı Dünyaların İki İnsanı-ArFerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin