"Gevşiyorsunuz... Gittikçe daha çok gevşiyorsunuz... Tüm bedeniniz bir külçe gibi yığılmış vaziyette... Ve siz onu hissedemiyorsunuz bile... Kendinizi içinizden hissetmeye devam edin... Bırakın gevşemenin huzuru sizi iyice sarsın... Artık enerjinizin kaynağıyla bir ve bütünsünüz."
Göz kapaklarım tam anlamıyla kapanmadan önce duyduğum son sözler bunlar olmuştu.
---------------------------------------------------- 20 GÜN ÖNCE -------------------------------------------
Çalar saatimin sinir bozucu sesiyle uyandım.Odamın perdeleri arasından sızan güneş ışığı yüzüme vuruyordu.Üzerimdeki pikeyi atıp,ayaklarımı yataktan aşağıya sallandırdım.Saat 8.00'di.Kollarımı geriye atıp esnedim.Komidinin üzerinde duran telefonumu alıp arayan soran var mı diye baktım.Bizimkilerin attığı günaydın mesajlarına cevap verdim.Ekin'in hangi hırkayı giymesi gerektiğiyle ilgili sorununa çözüm bulduktan sonra telefonu yan tarafa atıp ayağa kalktım ve banyoya yöneldim.
Aynada her gün görmek zorunda olduğum acınası yüzüme baktım.Keşke kendimden kaçmanın bir yolu olsaydı diye iç geçirdim.Keşke aynada gördüğüm bu zahiri yüzü değiştirmenin bir yolu olsaydı.Soğuk suyu avuçlarıma doldurup bir kaç kez yüzüme vurdum.Uykusuz geçen bir gecenin ardından daha da çöken gözlerim soğuk suyun etkisiyle kendine gelmeye çalışıyordu.Rutin işlerimi yapmak üzere banyodan çıktım.
Pijamalarımı çıkartıp yatağın üstüne attım.Okulun forması olan siyah pantolon ve beyaz poloyu giydim ardından odamdan çıktım.Merdivenlerden inmeden önce sahte gülümsememi takındım.Ne de olsa kimse mutsuz olduğumu anlamamalıydı.Hoş anlasalar da umurlarında olur muydu tartışılır. Ha,bu arada ben kim miyim?
Ben Füsun Akkor.
Her gün yüzüne farklı bir maske takan,akşamları maskesinin altındaki paramparça ruhuyla başbaşa kalan sıradan bir kızım.Muhtemelen yolda görseniz dikkatinizi çekecek biri değilim.Ya da hakkında bir şeyler bilmek isteyeceğiniz biri.Milyonlarca insan gibi kendi vasat hayatımı yaşıyor ve gün sonunda kendimi en az hasarla kurtarıp diğer günü kovalamaya başlıyorum.
Aşağıya inerken neşeli olduğunu düşündüğüm bir ses tonuyla "Günaydın?" dedim.Kimseden cevap yoktu.Hiç şaşırmadım.Zaten bu evde ne zaman benim sorularıma cevap verilirdi ki?
O sırada bir anı beynime hücum etti.9 yaşlarındaydım.Odamda arabalarımla oynuyordum.Evet,anneme göre bir kız olmama rağmen bu erkek oyuncaklarını sevmem sadece ilgi çekme çabasıydı.Ama ben arabaları seviyordum.Daha o yaşımda büyüyüp,bir arabaya atlayıp buralardan uzaklaşmak istiyordum.Ve tabi bir daha geri dönmemek.Arabaları kendime bu hayattan kaçış bileti olarak görüyordum.Çocuk aklı işte... Arabalarımla oynarken birden elektrikler kesilmişti.Korkuyla irkildim.Karanlıktan ölesiye korkardım kendimi bildim bileli.Odamın camından içeriye biraz ışık giriyordu ama bu bırakın etrafı aydınlatmayı önümü görmeme bile yetmiyordu.Ürkekçe "Anneciğim?" diye seslendim.Ses yok.Bu sefer şansımı babamdan yana deneyip ona seslendim."Babacığım orada mısınız?"Yine aldığım tek cevap koca bir sessizlik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİPNOZ
Romance"HAYATLARIMIZ BAŞLAMAMASINI İSTEDİĞİMİZ AMA ENİNDE SONUNDA BAŞLAYAN HİKAYELERLE DOLU." 17 yaşındaki Füsun yaşadığı bazı problemler sonucunda çareyi psikolojik destek almakta bulmuştur.Bu destek yüzünden geçmişinin karanlık köşelerinin aydınlanaca...