•7•

142 28 16
                                    

Simsiyah bir boşluğun içindeydi. Ne başı belliydi bu boşluğun ne de sonu. Uçsuz bucaksız bir karanlık bataklığının içerisine saplanmıştı sanki. Balçık misali her yerine yapışan boğucu siyahlık adeta bedenini ele geçirmişti.

Çıkamıyordu bu karanlıktan.
Çıkamazdı da...

Soğuktu. Üşüdüğünü hissediyordu. Ne gariptir ki rüyada olduğunun bilincinde olmasına rağmen üşüme hissinin gerçekliği aklını karıştırıyordu.

Yanılgıya düşüyordu.

Sahi, bu gerçekten bir rüya mıydı? Yoksa rüya algısı yaratılmış bir boyut muydu?

Vücudunun tamamının titrediğini hissetti. Başından ayak parmak uçlarına kadar rahatsız edici bir karıncalanma hissi baş göstermişti ve bu berbat his her geçen saniye artıyordu.

Karıncalanma hissine ek olarak vücudunu saran tüm soğukluk ortadan kaybolmuş yerini dayanılmaz bir sıcaklık almıştı. Yanıyordu.

Göğüsü daralmaya başlamadan hemen önce derin bir nefes çekti ciğerlerine. Karanlığı soludu. Bir kaç defa tekrarladı bunu. Ardı ardına derince nefes aldı. O nefes aldıkça sanki içerisinde olduğu karanlık aydınlanıyor, sıkıştığı bataklık yavaş yavaş ortadan kayboluyordu. Bedeninin rahatladığını hissetti.

Çok değil bir kaç dakika sonra etraf bir öncekinin aksine bembeyaz olmuş, çevresi insana huzur veren bir dinginliğe kavuşmuştu. Vücut ısısı da nihayet normale dönmüştü.

Tıpkı karanlık gibi şu anki aydınlığın da ucu bucağı yoktu. Alabildiğine düz ve boş bir beyazlıktı.

Göz kamaştırıcıydı.

Ilıktı.

Berraktı.

"Hongjoong?"
Yankılı bir şekilde duyduğu hitap ile birlikte sıçradı yerinden. Adını duymak belki ilk defa böylesine tuhaf hissettiriyordu genç adama. Tüyleri diken diken olmuştu. Ağzını açmadı. Tek kelime dahi etmedi. Bulunduğu beyazlık içerisinde kaldı öylece. Kımıldamadı yerinden.

"Hongjoong! Beni duyabiliyor musun?"

Duyduğu tiz yankı ile sertçe yutkundu. İrileşmiş gözlerini kırpıştırdı bir kaç defa. Ardından kaskatı kesilmiş bedenini hareket ettirerek merakla etrafına bakındı.

Boşluk...

"Evet." diye fısıldadı Hongjoong kime fısıldadığını dahi bilmeyerek. Sorgulayan gözleri umutsuzca, birini görme beklentisiyle etrafta dolanıyordu.

"Harika! Başardım! Zihnine tamamen giriş yapabildim! " İşittiği cümleler ile kaşlarını çatan Hongjoong, duyduklarına anlam veremezken kendisine tanıdık gelmeye başlayan sesi ayırt etmeye odaklandı.

"Biliyorum şu an ne oluyor anlamıyorsun..." Dedi duyduğu ses, ılımlı bir tonda. Genç adam başını salladı sakince. Ne dese bilememişti.

"...ama her şeyi açıklayacağım sana, anlatacağım."

"Neyi anlatacaksın?" diye mırıldanmıştı Hongjoong, tanıdık sese ithafen. O kadar tanıdıktı ki... Dilinin ucumdaydı resmen ama çıkmıyordu bir türlü.

"Yaşadıklarını, yaşadıklarınızı, yaptığım büyüleri ve gizlediğim şeyleri-"

"Beatrice?!"

Evet... Onu tanımıştı.

Aniden çıkan ve Beatrice'in sözünü yarıda kesen yüksek tondaki sesi bütün bu boş arazide yankılanmış, bir deprem misali her yeri sallamıştı. Sinirle parmaklarını kapatarak ellerini yumruk yaptı, şaşkınlığı eşliğinde gözlerini sonuna kadar irileştirdi.

Two Souls | SeongjoongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin