kahveyi üstüme dökmek kesinlikle planımda yoktu ancak ilgisini çekmeyi başardım, her ne kadar utanç verici olsa da.
uzun süredir burada oturduğum için lavabonun yerini tahmin ediyorum, onu beklerken etrafı incelemeye fırsatım oluyor tabi ki.
banyoya hızlıca ilerliyorum. üstümdeki kazağı çıkarıp kızaran yere bakıyorum. tek kızaran şey göğsüm değil, yüzüm de yakalanmanın getirdiği utançtan kızarmış.
kapının açıldığını duyuyorum, arkamdan gelmiş. gülümsememek için zor tutuyorum kendimi.
"iyi misin?" gözleri vücudumda ve suratımda oyalanıyor, utandığımdan dolayı sesim içime kaçıyor sanki.
"iyiyim" kazağıma uzanıyorum, bileğimi tutup durduyor.
"krem sürsen iyi olur gibi, kazağı direkt giyersen canın yanar." vücudu daha da yaklaşıyor bedenime, gözleri dudaklarım ve gözlerim arasında mekik dokuyor.
yutkunuyorum, üzerimdeki etkisinin farkında olmalı. delireceğim.
of, sikeyim ya. telefonum çalıyor.
"açmayacak mısın?" açayım. kafamı sallayıp telefonu cebimden çıkarıyorum.
'annem' arıyor. uzun zamandır aramıyordu oysaki, suratımın asıldığını fark ediyor.
telefonu sessize alıp tekrar cebime koyuyorum. gözlerindeki ifadenin değiştiğini anlayabiliyorum ama ne hissettiği hakkında hiçbir fikrim yok. biraz sorguluyor gibi, anlayamıyorum. onu anlayamamak yoruyor, midemi bulandırıyor. beni yanlış anlamasını, yargılamasını istemiyorum.
kafam yine ağrıyor, tekrardan kötü oluyorum. yakınlığımız da sakinleştiremiyor beni. yakından nasıl gözüktüğümü düşünüyorum şimdi. annem tetikledi hepsini, göz altlarım çok belli oluyor mu? benden iğreniyor mu? dudaklarım çok kuru, eminim kötü gözüküyordur.
bana seslenmesiyle kendime geliyorum, düşüncelerim beynimi kemirmeye başlamış yine.
üşüyorum, üstüm hala çıplak. kendime geldikten sonra sakince cevaplıyorum.
"efendim?" gözleri suratımı tarıyor.
"iyi misin?" değilim.
"evet iyiyim, sorun yok. dalmışım sadece." gülümsemeye çalışıyorum. sorunun ne olduğunu ben de bilmiyorum çünkü.
"sorun yok o zaman." ilk defa gülümsediğini görüyorum. zorlama duruyor biraz, yine de çok yakıştı. keşke daha sık gülümsese.
"yakınlarda eczane vardı, biraz bekleyebilir misin?" bana yumuşak davranması için illa canımın mı yanması gerekiyor?
"sorun yok, teşekkür ederim ama gitmem lazım. geç kaldım yeterince." hiçbir işim yok, sadece anneme ulaşmam lazım.
"pekala, sen bilirsin."
üstüme kazağımı geçirip hızlıca kafeden çıkıyorum. oysaki buraya gelirken heyecanlıydım.
arkamdan gelmiyor, ben de arkamı dönmüyorum.
dönsem anlardım belki onu.
●●●●●
the neighbourhood, saddergaze
mitski, class of 2013
ŞİMDİ OKUDUĞUN
conflict, hyunmin
Fanfiction˙ྀི ˖°🎨 ༘ ⋆。˚ Aklı havada bir ressam olan Hwang Hyunjin, kendinden ödün vermeyen iş adamı Kim Seungmin'in kendini her anlamda dağıtmasına izin veriyor. bolca çocukluk travmaları ve birey üstünde etkileri. psikolog değilim, üstüne eğitim almadım, sa...