-Sakin ve bir o kadar korkutucu su altı her zamanki gibi harika görünüyordu. Gözüne girmeye çalışan yaramaz saç tutamlarını kulağının arkasına sıkıştırmıştı ama yine her bir hareketinde önüne geliyordu.
Gece geç saatler olduğu için şehirden ses çıkmıyordu. Anın sessizliği keyfini yerine getirirken aklını kurcalayan başka şeyler vardı.
Babası Kral Namjoon, yıllardır halkını su yüzeyine çıkartmıyor, kesinlikle karşı çıkıyordu. Söylediğine göre insanlar kendilerini gördükleri anda saldıracaklar ve nesillerinin tükeneceğini ima ediyordu.
Jungkook bu düşünceye kesinlikle karşı çıkıyordu çünkü babasının kesinlikle abarttığını düşünüyordu. Hiç bir varlık bu kadar kötü olamazdı. Öyle değil mi?
"Kimsecikler de yok..." Etrafını hızlıca inceleyen Jungkook, aklına gelen fikri kovmaya çalışıyordu. Bunu asla yapmazdı ama su yüzeyini, insanların yaşadığı şehri merak ediyordu.
"Hayır, babama ihanet edemem..." ellerini yüzüne kapatıp kendine gelmeye çalışırken, kurnaz fikri aklını başından almak için her şeyi yapıyordu. Aklındakı düşünceleri kovmaya çalışırken hemen üzerinde bir gölge oluşmuştu.
"Ah, o bir gemi olmalı."Jungkook istemezsizce sudan yükselirken tek amacı o gemiye daha yakından bakabilmekti. Su yüzeyine yaklaştıkça kalbi bir serçe gibi çarpıyor, heyecandan ellerinin uyuştuğunu hissediyordu.
Kuyruğunu daha hızlı çırpıp geminin alt tabanına dokunmuştu.
"Çok sertmiş." kendi kendine gülümserken suyun içinde parlayan bir şeylerin olduğunu görmüştü. Doğduğundan beri parlak şeylere derin bir sevgi duyan Jungkook, ellerini bilmediği parlaklığa değdirince eli parlaklığın sanki içine girmiş gibi göründü.
Gördüğü görüntü yüzünden gözleri kocaman açılırken, böyle bir şeyin gerçek olma olasılığını sorguladı. Daha sonra parlak şeylerin yerinden oynamasıyla başı yukarı doğru kalkmış, tam üstünde binlerce yıldızla gözgöze gelmişti.
"Aman Tanrım... Bunlar yıldızlar olmalı." Jungkook farkında olmadan çoktan su yüzüne çıktığında bedeni bir anda sert rüzgarın azabına uğramıştı. Islak saçları alnına dökülürken ilk defa gün yüzüne çıktığı için bedeni korkuyla titremişti.
Yıldızlardan gözlerini ayırıp yarısı sudan çıkmış bedenini süzmüş, yaptığı şeyin hala farkına varamamıştı. Küçük olan babasının sözünü çiğnemişti. Kendi soyunun sonunu getireceğinden habersizdi.
Daha sonra bakışları yanıp sönen ışıklara takılmış, büyüleyici şehirle baş başa kalmıştı. Karşısındaki manzara yüzünden kendini kaybetmiş bir şekilde yüzerken, tek istediği aydınlık şehre yaklaşmaktı.
Öyle büyülenmişti ki Jungkook, arkasından gelen çığlıklara kulaklarını tıkamıştı. Yer yüzü muhteşemdi.
"Aman Tanrım! Yakalayın o canavarı!" yükselen seslerin farkındalığı ile arkasına dönmüş, ama döndüğü gibide bedeni halatlarla dolanmıştı.
Arkasındaki geminin üstündeki soylu olduğu belli olan adamlar kendisine sarı dişlerini belli ederek gülüyordu. Kafasını biraz daha kaldırınca hepsinin yüzündeki gülüş sönmüş, şok olmuş bir ifade ile yüzüne bakmışlardı.
Jungkook soğuktan titreyen bedeniyle, ıslak kipriklerini kırpmış öyle savunmasızca dururken hepsinin dili tutulmş gibi susmuşlardı.
"Siktir, siktir! Deniz kızı lan bu!" içlerinden biri heyecanla bağırdığında, Jungkook korkuyla halatlardan kurtulmaya çalışmıştı.
"O bir deniz erkeği... Aman Tanrım." Adamlardan birisi hala önündeki şaheserden gözlerini ayırmadan diğerinin hatasını düzeltmişti.
"Davet için hediye olarak Kral Kim Taehyung'a bunu götürürsek, bizi altınlara boğar!"
Gece yavaş yavaş kendisini güneşe teslim ederken, Jungkook her bir yerine sarılan kollarla çaresizce göz yaşı dökmüştü. Pembe Kuyruğuna ve en önemlisi güzelliğine hayran kalan halk, bu mucizenin tam da Kral Kim Taehyung'a ait olduğunu biliyorlardı.
Çünkü Kral Kim Taehyung öylesine seçici bir insandı ki, şuana kadar güzel bulduğu tek bir insan olmamış, kimseye elini dahi sürmemişti.
-
Bölüm sonu
-No guidance
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MIRACLE | TAEKOOK
FanfictionSu altında sakin bir yaşam süren deniz erkeği Jeon Jungkook, Kral Kim Taehyung'a hediye olarak götürüleceğinden habersizdi. "Aşk bazen hiç olmadık bir insana kapı açabiliyor Jungkook. Sen benim tek ve gerçek aşkımsın."