Soğuk bir sonbahar çarşambasıydı,o gün güneş bulutların arasına saklanmayı seçmişti.Ve sabahtan beri güneşin yokluğu nedeniyle jungkook yeni spektral ışıklarını açmak zorunda kaldı ve sera ortamını morumsu bir renk kapladı.
O gün Hoseok onu ziyarete gelmemişti ki bu garip bir şekilde iyi birşeydi çünkü karısı gelmişti...
- Yarın evlilik yıldönümümüz olduğunu biliyorsun değil mi?
Jungkook biliyordu. Bu zamanlarda karısını hep yemeğe götürdüğünü yada farklı yerlere gittiklerini çocukları büyükannelerine bırakıp en fazla iki gün uzakta kaldıklarını hatırladı. Geçen yıl dağların yakınında, çok güzel bir yer olan bir kır evindeydiler. Akşam yemekleri, çiçekler, hediyeler ve yoğun bir gece geçirdikleri bir kır evi...
Ama bu sefer jungkook hiçbir şey planlamamıştı.
Nedeni açıktı. Bir yalanı sürdürmek bu konuda sakin olmak ve sanki normalmiş gibi tarafsız kalmak zordu. Evlilik yıldönümü için birşeyler planlamak onu felç ederdi.
- Son zamanlarda biraz meşkul olduğunu biliyorum...bu yüzden yakınlardaki bir restoranda rezervasyon yaptırdım!- gülümseyerek ve Jeon'un beline sarılarak dedi.
Jungkook zayıf bir gülümseme verdi elini Naomi'nin yüzüne götürdü ve yanağını okşadı,zordu ama onun gözlerinin içine baktı.
- Bu harika çiçeğim...- alnına yumuşak bir öpücük kondurdu.
- Yarın güzel bir gün geçireceğiz aşkım,sana söz veriyorum, seni neşelendireceğim.-jungkook'un dudaklarına bir öpücük kondurdu ve vedalaştıktan sonra gitti.
Jungkook uzun bir süre kolları kavuşmuş hâlde hareketsiz kaldı, herhangi bir noktaya baktı ve hiçbir şey düşünmedi. Ama içinden gelen bir ıstırap dalgası zihnini kapladı ve yayıldı. Gözyaşları istemsizce akmaya başladı. Jungkook hissettiği duyguların ortasında sersemlemiş hissetti. Acı, Kafa karışıklığı, üzüntü ve korku. Sarsıcı adımlarla seraya doğru yürüdü, kapıdan geçerken çaresizce kilitledi. Alnını kapıya dayandı ve gözyaşlarının daha da arttığını hissetti, gözlerini sıkıca kapatı, boğazından gelen rahatsız edici sesleri bastırmaya çalışarak ellerini ağzına götürdü. Kendini kontrol etmeye çalıştı ama ağlaması zorlayıcıydı ve her geçen saniye kendini daha kötü hissediyordu. Sakinleşmek ve düzensiz nefesini kontrol etmek için bir yandan diğer yana adımlamaya başladı.
- Tamam...- durdu, nefesinin normale döndüğünü hisseden kadar birkaç kez derince nefes alıp verdi. Daha sonra serada yürüyüşe başladı.
Çiçekleri izlerken daha birkaç dakika önce kendisini bir çocuk gibi ağlatan duyguları üzerinden atmaya çalıştı.
Kendini gerçek bir alçak gibi hisseti. Çocukları ve karısı vardı,bir ailesi vardı...ve şu anda gittiği yoldan devam ederse her şeyin parçalanacağını biliyordu.
İçinden bir parça şunu söylüyordu; sorun değil, Aşıksın. Ama içten içe bunun iyi bir neden olmadığını biliyordu. Her şeye rağmen gitmek istediği yolu seçti.
Jungkook güllerin önüne çömeldi ve zayıf bir gülümseme sundu.
- kendimizi büyülenmeye bıraktığımızda biraz ağlama riskiyle karşı karşıya kalıyoruz, değil mi?- Yanağına bir gözyaşı damlası düştüğünü hissetti ve onu hemen sildi.- Bunu beklemiyordum yani... sarsılmaz olduğumu, artık hiçbir şeyin beni etkilemeyeceğini, hiçbir şeyin değişmeyeceğini ve huzur içinde yaşamıma devam edeceğimi düşündüm. Ama şimdi hem aşık oluyorum hem de dağılıyorum.- güldü ve gözyaşlarının tekrar aktığını hissetti.- Bu çok kötü ama çok iyi... kayboldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DYES AND FLOWERS
FanfictionJeon Jungkook,30 yaşında huzurlu hayatında başka hiçbir şeyin olmayacağını düşündü,ancak böyle bir düşünce, basit bir gülümseme karşısında kalbinin çılgınca attığını hissettiğinde paramparça oldu. Boyalar ve çiçekler arasında, Jungkook hayatı bo...