AA_3

62 5 0
                                    

Bir an üstüme çıkıp beni öldüresiye döveceğini sandım. Ama Kasım, elimdeki çakıyı alıp kenara koyduğunda boynunu gördüm. Doğrusunu söylemek gerekirse elimin ayarı pek yoktu ve biraz fazla bastırmışım. Öyle ki, ince çizik halinde uzayan kırmızı bir kesik vardı. Bu onu öldürmezdi ama beni öldürmesini sağlayabilirdi.

O korkuyla üstünden kalkarak kendimi toparladım ve içimden kendime bir ton küfür ettim. Kasım sessizdi, bunun fırtına öncesi sessizlik mi yoksa alıştığım sessizliği mi olduğunu merak ettim.

İlk önce yerde oturur pozisyona geldi, daha sonra da yerden destek alarak hiç zorlanmadan kalktı. Kalbim ağzımda atıyordu, bunun korku mu yoksa endişe mi olduğuna karar veremedim.

"Hala beni tam olarak ikna etmedin ama şimdilik buradasın." dedi gözlerini gözlerime dikerek. Gözlerinde birazcık da olsa kızgınlık aradım ama hiç bulamadım. Sadece merak var gibiydi. Ha, bir de o soğukluk. Yine de mutlu olmuştum. Birkaç gün, birkaç gündü.

"Ne yani? Burada olduğumda 'Beni ikna edemedin.' diyip durmayacaksın değil mi? Korkun buysa, kaçtığın -kaçtığımız- adamlara yakalanmam. En azından sen olmadan yakalanmıyordum."

"Hayır korkmuyorum," dedi. "Ayrıca kaçma anlayışın bina aralarına girerek donmak üzere olmaksa, işinde iyisin."

Bir bakıma haklıydı ama kabul edemiyordum. Acayip sinir bozucuydu. "Orada oturmamın sebebi düşünmeye ihtiyacım olmasıydı," dedim. "Ne yaptığımdan haberin bile yok." dedim. Etrafı bulanık görmeye başlamıştım ve bu hiç hayra alamet değildi.

Benden anlatmamı istemedi, sadece izledi ve bir süre sonra -sıkıldığını farz ediyorum- yeniden kapıya doğru ilerlerdi. Çıkmadan önce tekrar bana döndü,

"Bu arada iyi dövüşebilirsin ama teoride sıfırsın." diyerek kapıyı kapattı. Normalde tam tersi değil miydi o?

-

Mutfaktaki beyaz duvar saatine göre dış kapının açılıp tekrar kapanmasının üzerinden yaklaşık bir saat geçmişti. Ben ise hala aynı pozisyondaydım. Etrafı dolaşarak bir şeyleri kurcalamayı düşünmüştüm fakat sonra bakacağım derken bir şeyi kırıp dökmekten korktuğum için buna hiç bulaşmamıştım. Uyumak da gözüme çok güzel görünüyordu ama kirli kirli uyumak istemiyordum.-ki birkaç gün boyunca uyumamıştım- Uyumam için duş almam gerekiyordu. Bunu da yapamıyordum çünkü temiz kıyafetim yoktu. Ben de Kasım'ın gelmesini bekleyerek düşünmeye başladım.

Son bir kaç günde, hayatım boyunca yaşamadığım korkuyu ve adrenalini yaşamıştım. Ölümle burun burunaydım, ben kurtulmasına kurtulmuştum ama diğerleri bu kadar şanslı değildi ve hepsini bu duruma ben düşürmüştüm.

Bunları düşünmek istemiyordum çünkü ağlayıp yeri göğü inleteceğimi sanıyordum. Bir şey bekledim ama hiçbir şey olmadı. Bir damla gözyaşı ya da küçük bir sinir belirtisi. Hiçbir şey yoktu.

Birkaç kez kapı tıklandığında Kasım'ın salaklığına emin oldum. İnsan anahtar falan alırdı, benim olmama bu kadar çabuk alışmasını beklemiyordum. Veya başka biri olabilir miydi? Bu ihtimali göz önünde bulundurmalıydım.

Masaya koyduğum çakımı aldım. Sessizce mutfaktan çıkıp dış kapının önünde durdum. Dışarıyı gösteren delikten baktığımda tahtadan yontma kapının ardındakinin Kasım olmadığını farkettim. Bedenimi bir korku sararken sessizce küfrettim.

"Kasım benim. Açsana şu kapıyı." dediğinde dilenci olabilir şeçeneğini kafamdan çıkardım. Zaten bu tipten dilenci olsa ona milyarlar verip gerekirse kendisini bile satın alabilirlerdi yani.

Kasım'ı tanıması beni biraz rahatlattı fakat kapıyı açmak yine de riskliydi. İstediğim son şey sabah Kasım'ı yere devirdikten sonra eve geldiğinde beni ölü bulmasıydı.

"Sen kimsin?" dedim tereddüte düşerek. Karşıda anlık bir duraksama olduktan sonra "Asıl sen kimsin?" diye cevap verdi. Anlaşılan Kasım'dan başkasını duymayı beklemiyordu.

"Ben Duru, sen?" dedim sesime ayrı bir tatlılık katarak sevimli olmaya çalışırken. Ama daha çok sinir bozucu bir iticilik kazanmıştım. "Ben de Atakan." dedi. İsmini ağzından kaçırmış olmalıydı. Amacım da buydu zaten. Sanki kapı ardından tanışmamız gayet normalmiş gibi. "Dur.. Bir dakika, kimsin derken ismini kastetmiyordum." Kafasının karıştığı belliydi. "Sana kapıyı aç dedim, Kasım nerede?"

"Mutfakta cansız bir şekilde uzanıyor, yanına gitmek ister misin?" dedim soğukça.

Kapı bana doğru uçtuğunda, Atakan'ın espri anlayışından yoksun olduğunu fark etmem çok kısa sürdü. Kendimi zorlukla yan tarafa attım. Bu çocuğun beyninden zoru falan mı vardı?

Alev gibi gözleriyle bana doğru yaklaşıp elini ince boynuma doladı. "Sana sen kimsin dedim." Kelimeleri heceleyerek söylemişti. Tırnakları boğazıma batıyordu ama şuanda bunu fark ettiğini, fark etse bile umrunda olmayacağından emindim. Ama canım yanıyordu ve sinir kotam çoktan dolmuştu. Sonra beni ittirdi ve kim olduğum umrunda değilmiş gibi mutfağa doğru yürüdü. Zar zor nefes alabildim ve Atakan'ı izledim. İçerisinin boş olduğunu gördüğünde bir nefes verdi ve tekrar bana doğru yürüdü. Beni duvara yasladığında arkadaşının da Kasım'dan farklı olmadığını anladım.

"O nerede?" dedi bir eliyle tekrar boğazıma sarılırken. Bundan zevk falan mı alıyordu yoksa boynum zarif ellerini kendine mi çekiyordu  (!).Güçlüydü ve bu durumdayken nefes alamıyordum. Acıtıyordu. O an boynuma batan ve kesinlikle kanatmış olan tırnaklarını tek tek vücuduna saplamak istedim. Artık pek korkmuyordum açıkçası. Kendimi ezdirmeye de niyetim yoktu. Burnuma kadar gelmişti ve oturup ağlayacak da değildim.

Erkekliğine sert bir tekme geçirerek boynumdaki elinden kurtuldum. Acıyla inlediğinde, dudağım yukarıya doğru kıvrıldı. Yavaşça doğrulup bana yaklaştığında ayağımı karnına gömdüm. Elimi boynuma götürdüğumda bir ıslaklık hossettim. Bir an nefessiz kalınca ayaklarına sert bir tekme attım. Atakan ayakta duramayıp yere serildi. Ellerimle boynunu sardım ve alay edercesine güldüm.

"Nasıl oluyormuş?" derken boynundaki parmaklarımı etine gömdüm. "Acıtmıyorum değil mi?" dedim dudaklarımı büzerek ve sanki daha fazla sıkabilirmiş gibi elimi oynattım. Atakan boğuk sesler çıkarmaya başlamıştı ve ellerini bileklerime sarmış kurtulmaya çalışıyordu. Buna izin vermedim. Tırnaklarımı boynuna gömdüm, o da acı dolu boğuk bir ses çıkardı. "İyi hissettiriyor değil mi? "dedim tırnaklarım etini deldiğinde.

Biri belimden tutup beni ileriye fırlattığında içim panik doldu. Birden fazlalar mıydı? Derken üstümde Kasım'ı hissettim. Gözleri koyulaştı ve ve kollarımı başımın üzerinde sabitledi. Yarısı cebimden çıkmış çakıyı aldı. Soğuk çeliği boğazımda hissettiğimde içimdeki panik büyüdü. Kurtulmak için bacaklarımı çırpıyordum ama hiçbir iş yaramadığını görünce bıraktım.

"Bana teşekkürünü böyle mi gösteriyorsun?" dedi. Gözlerinin aksine sesi yumuşacıktı. Nedense içimde beni incitmeyeceğine dair bir his belirdi.

"Ha-hayır..." dedim kendi kendime boğazımı kesmeyi istemeyerek. "O bana saldırdı..." Gözleri boğazıma gitti ve çakıyı yere fırlattı sonra da ellerini ellerimin üzerinden çekti. Üzerimden kalktı ve Atakan'ın yanına yürüdü. Çocuk kötü durumdaydı. Boğazındaki kan, tişörtüne doğru yol almaya başlamıştı.

İçimde acıma duygusuna benzer bir şey aradım. Fakat hiç bir şey yoktu. Kalkabilecek kadar güç topladığımda destek alarak kalktım. Kasım ve Atakan oturma odası sandığım yere doğru ilerlediler. Kapıdan girmeden önce Kasım bana baktı ve ardından kapıyı sertçe örttü.

O sırada fırlayınca dağılmış temiz kıyafetleri gördüm. Bizi böyle görünce aniden atmış olmalıydı. Dağılmış tişörtlerin yanına gittim ve bir tanesini elime aldım. Beyaz tişörtün üstünde siyah bir taç baskısı vardı. Altında ise "Kötü Kız" yazıyordu. Bir tane şort vardı kısaydı ama oldukça bol ve rahat duruyordu hatta büyük bile gelebilirdi. Kasım, bana hiçbir şey söylemeden alışverişe gitmişti ve bana temiz kıyafetler almıştı, geldiğinde ise beni arkadaşını boğarken bulmuştu.Sabahtan beri duygu barındırmayan kalbim o an burkuldu.

#

18.07.2015

Merhaba ^^ Bu bölüm biraz geç geldi farkındayım ama şehir dışındaydım ve yazmaya vakit bulamadım. Üzgünüm, telafi edeceğim *-* (Kimse okumuyor ama olsun^-^)

Aynaların ArasındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin