3

81 11 9
                                    


Cake By The Ocean - DNCE

Bazen genç olduğumu iliklerime kadar hissetmek, hissettirmek istiyordum. Aslına bakılırsa, hayatın toz pembe zamanlarında olgun davranmak, bir noktada mutluluğunuzu kısıtlıyordu. Hiç bir zaman çocukça davranan, şımarık bir tavra tâbi olan biri olmamıştım. Küçükken bile gerektiği yerde susmuş, gerektiği yerde sözlerimi sarfetmiştim lâkin asla standartlarımın ötesine geçmemiş, ailemin, arkadaşlarımın, büyüklerimin gözünde "çocuk" olmamıştım. Henüz minik yaştan itibaren kendimi eğitmek zorunda kalmış, aylarca koca evde ebeveynsiz durmuştum. Babamın sağlık sorunlarından dolayı okula aylarca ara verdiğim de olmuştu. Onca şey arasında çocukluğa dair tutkularımı kaybetmiş, kendimi kalıplara sığdırmıştım, kendime yetmeye çalışmıştım.

Şayet gürültü, bir çocuğun gerçeklere maruz kalmasında en büyük etkendir, erken öğrenmiştim bunu.

İçimde kaybettiğim çocuğun elinden tutup özgür bırakmak istiyordum, her yaşımı ayrı ayrı yaşamak, geride heves bırakmadan delicesine eğlenmek istiyordum. Biri sorarsa "yaptım." demek, olumsuz bir durum bile olsa, "yaptım, olmadı." demeyi yeğlemek istiyordum. Yaşamak istiyordum işte, gerçekten yaşamak, her şey bittiğinde "neler geçirdim be" demeyi diliyordum.

Akşam yemeğine on dakika kalmışken çoktan pansiyona yerleşip duş almıştık, babam bizden önce odaya girip kestirmişti fakat valizleri yerleştirmek bize kaldığından biraz yorulmuştuk. Tabii deniz de etkili olurken bitkin düşmemiz normaldi. Her şeyi hallettiğimizde direkt uyumuştum, yaklaşık bir saat sonra annemleri uyandırıp Beomgyu ve Yeonjun'u bulmak üzere bungalov'dan çıkıp dolaşmış, fakat oda numaralarını sormak aklıma gelmediğinden ve telefonumu içerde bıraktığımdan dolayı, çoktan ilaçlanmak üzere kullanıma kapanmış olan havuzun etrafındaki çardaklardan birine oturmuştum.

Bu çardaklar minderlerden oluşuyordu, yere basmıyordunuz, tahtadan çadır benzeri bir şeydi, masa oturduğunuz yerde olduğundan, yatağa bir yer sofrası koymuşsunuz gibiydi.

İç çektiğimde etrafı izledim, yavaş yavaş diğerleri de çıkmaya başlıyordu, bizim olduğumuz tur harici bir veya iki turdan insanlar daha vardı, yani toplasan elli kişi falandık ve bizden önce geldiklerine bakılırsa muhtemelen kısa süre sonra, yeni tur gelene kadar, sadece bizim turla beraber yaklaşık on beş kişiye düşecektik.

Saati kontrol ettiğimde insanları inceledim, bizim turdan bir kaç kişi yemek masalarına oturmuş, bekliyorlardı. Diğer turlardan olan kişiler de buradaydı. Çalışanlar arasında iki genç, iki orta yaşlı adam, ve iki kadın vardı. Muhtemelen bir aile işletmesiydi, çocuklar yaşıtım gibi duruyorlardı. Aralarından biri Felix'in bahsettiği kişi, Seungmin'in flörtü, yani Chan olmalıydı. Fakat hangisi olduğunu bilemiyordum. Açıkçası pek inceleme şansım da olmamıştı çünkü annem ve babam el sallayıp self servis almaya geçerken Beomgyu ve Yeonjun da görüş alanıma girmişti. Beni gördüklerinde yanıma gelmişlerdi, Beomgyu cilveli bir tavırla öpücük attığında güldüm.

"Naber tilki? Ne zaman geldin?" Dediğinde doğrulup cevapladım, "on dakika oluyor, sizi arayacaktım ama telefonu almaya üşendim, hangi odadasınız?"

Yeonjun, "Ben iki numaralı olandayım, Beomgyu senin yanındaki odadaymış, sizin yan tarafınızdaki blokta üst kattaki yerdeyim, hatta şu genç grup benim yan odamda, ses çok kolay ulaşıyor amına koyayım, bunlarda da ne çene varsa geldiğimden beri muhabbetlerini dinliyorum." Dediğinde Beomgyu kahkaha atmış, "Ben sadece horultu duydum" demişti, göz devirip yalanladım.

art deco,, hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin