18

878 106 16
                                    




yani dürüst olmak gerekirse hyunjin'in evine gelirken düşündüğüm biraz öpüşmek, yatağında öpüşmek, mutfağında öpüşmek, koltuklarında öpüşmek, belki biraz yiyişmek ve yeni sevgililer gibi oynaşıp durmaktı ve bence bunda garip bir şey de yoktu ama hyunjin yine engel olmuştu tabii.

tamam yine kapıdan girdiğim gibi herifin ağzına yapışmıştım ama biraz daha öpüşmenin ne zararı vardı sanki. mesajda da olsa bana hislerini açıkça ve tüm olgunluğuyla açıklayıp içime bolca su serptikten sonra haliyle biraz heyecanlanmış, biraz da "oha bu adam benden hoşlanıyor lan." farkındalığıyla azmıştım. şaka tabii. ama hangisi şaka asla bilemezsiniz.

neyse, kapıda yaşanan ufak ve nazik, yemin ederim ki öyle, öpüşmemizden sonra hyunjin'in gri ve beyaz renklerle donatılmış oldukça ama oldukça sade odasında futonunun üzerinde yatıyordum. kocam biraz benimle ilgilendikten sonra tam bir işkolik olduğu için çıkarması gereken şablonlar olduğunu söylemiş, masanın başına kurulmuştu. oflayıp duruyordum dikkatini çekmek için ama nafile, hyunjin bu işte; işi bitmeden gözü beni dahi görmüyordu.

gerçekten en sonunda sıkıldığım için hyunjin'i odasında yalnız bırakmaya karar vermiş, odasının dışına adımlamıştım. evini aşırı seviyordum. daha önce gördüğüm tüm evlerden daha farklı bir soluk, yepyeni bir renk gibiydi.

yaşadığımız yer iki katlı ufak bir yerdi. en alt katta hyunjin'in hem dükkanı, hem de evi bulunuyor, üst katında da ben yaşıyordum. en başta alttaki dükkanı babam ve annem plakçı olarak işletiyordu fakat daha sonra ikisi de yaşı sebebiyle biraz dinlenmeye karar vermiş; bu sayede dükkan da kapanıp gitmişti. haliyle artık kendileri için yaşamak ve biraz soluklanmak istemişlerdi. dükkanı kapadıktan sonra kasabadaki evimize yerleşmişler ama ben gitmeye pek sıcak bakmadığımdan burada kalmaya karar vermiştim. işin özeti, hyunjin iki yıldır boş duran dükkanımıza yerleştiği gibi benim kalbime de yerleşmişti.

neyse konuyu dağıtmadan hyunjin'in evine geri dönelim.

tabii alttaki dükkanı biz işletirken zaten üstte yaşadığımız için arka tarafı depo olarak kullanıyorduk fakat hyunjin arka tarafı dükkandan ayıracak bir duvar ördürmüş kapıyla ayırmıştı iki yeri. dükkandan evine açılan kapıdan hemen sonra karşımıza kısa bir koridor çıkıyordu. evi bir salon, bir oda ve tuvalet, banyodan ibaretti. küçük ama ferahtı.

evine genellikle grinin farklı tonları ve beyazlar hakimdi, geleneksel bir tarzda ama minimalist yerleştirmişti. benim evden direkt indiğim merdiven ise hyunjin'in evine değil dükkanın içine çıkıyordu. bu merdivenleri biz dışarıdan çıkmakla uğraşmamak için yaptırmıştık zamanında ama hyunjin dükkana yerleşirken kullanılmayacağını bilerek yerleşmişti. tabii ben birazcık aşıyordum bu anlaşmayı ama olabilirdi böyle şeyler.

evi gezmek de hızlıca bittiği için sonunda hyunjin'in salona bakan amerikan mutfağının tezgahına kurulmuş, dolabından aldığım içeceklerden birini açmakla uğraşıyordum. hyunjin'in benimle ilgilenmemesi sinirimi bozmuyor değildi ama yine de yaptığı işe olan düşkünlüğüne saygı duyuyordum. olması gereken buydu.

içecekten birkaç yudum aldıktan hemen sonra nihayet kocamın aklına gelebilmiş olsam gerek, salona girmiş; uyuşuk uyuşuk yanıma ulaşmıştı. elleri seri bir şekilde tişörtüm altına girip belimin iki yanına yerleşmiş, bacaklarımı onunkiler arasına kıstırmıştı. şöyle bir amda heyecanlanmıyorum desem yalan olurdu.

soğuk parmakları tenimi okşayarak ateşe verirken, yüzünü benimkine doğru yaklaştırmıştı. içeceğini çaldığım için cezalandırılıyordum herhalde, elim enayiliğimle havada kalmıştı öylece çünkü.

"neden yalnız bıraktın beni?" diye şakayla karışık triplenmişti onu odada yalnız bırakmama hitaben. "sen çizimlerinle ilgileniyordun." demiştim. kafamı yana eğmiş, memnuniyetsiz bir tavırla omuz silkmiştim sonra.

"onları da mı kıskanıyorsun bebeğim?" derken kafasını geriye atıp ufacık kıkırdadığında aklımdaki tüm kelimeler, öğrendiğim tüm matematik bilgileri ve ana dilimin alfabesi bile uçup gitmiş; yerine kocaman bir hyunjin'in gülüşü portresi yerleşmişti. bu adam benim ana dilim, ırkım, dinim falan her şeyimdi. hayatta bildiğim tek şeydi. bir de beni öperek yiyip bitirirse şu an ölsem gam yemezdim.

ona salak gibi, aşık gibi, bakakaldığımı fark etmiş olsa gerek yüzündeki sırıtış silinmeden sinsice ellerinden birini tişörtüm altından çıkarıp bacağıma koymuş, biraz da oralarda gezdirmişti. bacağımı okşamasının, afedersiniz, beni çok fena azdırdığını bildiğinden masumane o ifadesiyle parmaklarını gri bol şortumun içine sokup üst bacağımı okşayıp durmuş, dokunuşuyla tüylerim diken diken olmuştu.

heyecandan ne yapacağımı bilemeyip içeceği kafama dikmiştim. ne alaka diye sormayın sakın, onunla ilgilendiğimi sanmasın diye. tabii o heyecanla içmeye kalkınca çenemden aşağı akıp giden içecek utançtan yüzümün kızarmasına sebebiyet vermişti. ne yapacağımı bilemeden içeceği onun suratının önüne tutup "al şunu." diye neredeyse cırlamıştım. kafamı da çenemi silmek için öne eğmiştim.

tabii hyunjin beni utandırdığını fark edince durur mu? hayır tabii ki. durmamış, bacağımdaki elini hızlıca çeneme çıkarıp kendine doğru kaldırdıktan sonra bir çırpıda dibime girmiş; sıcacık dilini sırf ben delireyim diye içeceğin döküldüğü çenemde hızlı bir şekilde gezdirmişti. kalmıştım yani, öylece kalmıştım. ne diyebilirim ki, hyunjin gibi bir adam size böyle bir şey yapsa siz de kalırdınız öyle.

içeceği aramızdaki en önemsiz şey olarak görüp tezgahta ileriye gelişigüzel ittikten sonra ellerimden birini onun omzuna koymuş, sıkmıştım. "ne yapıyorsun?" sesim içime kaçmıştı resmen. bu onu daha da keyiflendirdiğinden gülmeyi hiç kesmeden "tadına bakıyorum." diye yanıtlamıştı beni. deli mi ne.

"beğendin mi bari? yedin amına koya-." çenemdeki eli yanaklarıma çıkıp iki yandan sıkmış, dudaklarım birbirine çarparak öne çıktığından konuşmam yarıda kalmıştı. "çok beğendim, biraz daha yiyeceğim." derken sesi sahiden şu ana dek duyduğum en derin tonuna bürünmüş, bacaklarımı sıkıca birbirine bastırmıştım içgüdüsel olarak. ben içgüdü diyeyim siz anlayın.

daha sonrasında kalın dudakları, öne çıkmış dudaklarıma kapanmış; hyunjin dakikalar boyu dediği gibi utanmadan dudaklarımı yiyip bitirmişti.

daha sonrasında kalın dudakları, öne çıkmış dudaklarıma kapanmış; hyunjin dakikalar boyu dediği gibi utanmadan dudaklarımı yiyip bitirmişti

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

drowning love referansını patlattık

blurskinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin