Φ Cennat'a ithafen... Φ
Dalgınca, yattığı yerden sandalyesinin üstüne gelişigüzel atılmış cekete bakıyordu. Düşünmüyordu bir şey. Dalmıştı dipsiz bir boşluğa. İçindeki boşluğa... Yakında tüm bedenini ele geçireceğine emin olduğu, ona sürekli huzursuz hissettiren boşluğu bekliyordu. Onu içine almasını ve artık bu dünyadan yok etmesini istiyordu.
Yok olmaya ihtiyacı vardı. Kimse için var olmayan birinin yaşıyor olmasında bir anlam bulamıyordu. Zaten yoktu ki. Dünyada işi neydi?
Ağır ağır salladı başını. Sessiz, derin bir nefes hediye etti ciğerlerine. Biraz daha büyüdü boşluğu.
"Az kaldı," dedi kendi kendine. "Az kaldı. Yok olacağım."
Aldığı derin nefesin acısını çıkarır gibi içindeki tüm havayı dışarı üfledi ve bakışlarını, gözlerini acıtacak kadar parlak, beyaz ışık yayan florasana çevirdi.
"Az kalmış olmalı," diye mırıldandı bu sefer yatakta sırt üstü yatıp. "Yok olacak olmalıyım. Hayattan beklentisi olmayan, kötü hissettiren hemen her gerçeği bu kadar çabuk kavrayan birinin yaşamasında bir anlam yok." Kapattı gözlerini usulca ve yaşlar gözlerinden kulaklarına süzülürken, tuzlu suyun izlediği yolda bıraktığı sıcaklığın ne kadar hoş hissettirdiğini düşündü.
"Üzgünüm. O küçük hayallerimi bile gerçekleştiremediğim için, bu kadar silik olduğum için, bu kadar silik olmayı kendime yakıştırdığım için, korkak olduğum için, hiç sevilmediğim için, kimseye güvenemediğim için, her şey için üzgünüm."
Yorganını kafasına kadar çekti karanlığa duyduğu ihtiyaç yüzünden. Kalkıp da ışığı kapatamayacak kadar yorgun hissediyordu. Ne de olsa annesi ya da babası gelip kapatırdı.
"Farklı bir gün olsun." Kapalı olmalarına rağmen, sanki zihninin içini daha da karartabilecekmiş gibi sımsıkı birbirine bastırdı gözlerini. "Yaşamak istiyorum. Yaşamaya değer bir şeylere sahip olmak istiyorum. Yarın her neyse o değer, ona sahip olmak istiyorum. Tanrım lütfen, yarın farklı bir gün olsun. O gün olsun. Lütfen. Eğer olmayacaksa da o gün yarın, uyanmama izin verme. Bırak yanına geleyim. Olmuyor çünkü görüyorsun. Görüyorsun ve hiçbir şey yapmıyorsun! Beni neden sevmiyorsun? Sorguladığım için mi kurallarını? Neden sevmiyorsun? Sen bâri yapma. Sen bâri sev. Sen bâri yanımda ol. Neden beni duymuyorsun? Her neyse kafanı şişirdim. Yine de... Verdiğin her şey için teşekkür ederim. Ve... Yarın farklı bir gün olsun lütfen, lütfen, lütfen..."
Duasının ne kadar içten olduğunu Tanrısı zaten bilmiyormuş gibi kalbinden bir parçayı yukarıya, ona gönderdiğini hayal etti. Bu, yeterli olmalıydı.
Yorganın altında bunalmasına rağmen ayaklarını karnına çekip biraz daha küçüldü yattığı yerde. Uyumalıydı. Uyumalıydı, yoksa gece, farkında olduğu tüm gerçekleri ağır ağır ama hepsini tek tek yüzüne vuracaktı. Çıldırmak istemiyordu. Henüz değil.
Kalbinden bir parça daha gönderdi Tanrıya:
"Lütfen, yarın farklı bir gün olsun."
Φ
Yine o ses.
Kalorifere biraz daha sokulup uyanmamış gibi yapmaya devam etti.
"Umut! Kalkar mısın anneciğim, artık! Okul diyorum, geç diyorum, kalacaksın diyorum!"Annesini, mutfak tezgâhının önünde durmuş, kızgınca elindeki spatulayı sallarken hayal ettiğinde bunun sadece bir hayal olmadığını, annesinin cidden mutfakta öyle durduğunu adı kadar iyi biliyordu.
Ve yine o ses.
Odası mutfakla yan yana olduğundan, annesi her sabah onu uyandırmak için ısrarla duvara vuruyordu. Umut, çalar saatle değil, duvara vurulma sesleriyle uyanan biriydi. Hatta bu yaşına kadar hiç o sinir bozucu diye itham edilen alarm sesine uyanmamıştı. Sabahları söylendiği tek şey yalıtımsız duvarlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
METAMORFOZ
Teen FictionBir kız düşünün. Onu yaşıtlarından ayıran tek özelliği farkındalığının yüksek olması. Bu farkındalığın ona hissettirdiklerini tahmin edin bir de. Düşünceleriniz arasına, bu kızın kışları sürekli yağmur yağan bir şehirde yaşadığını da ekleyin. Şimdi...