Φ Carter Burwell - Bella's Lullaby ve özellikle son paragrafları M83 - I Need You ile okumanızı tavsiye ederim. Φ
Tutuluyordu insan bazen. Kalakalıyordu. Duyduğunu anlayamıyor, gördüğünü kavrayamıyor, dokunduğunu hissedemiyordu. Göz bebekleri büyüyordu, kapaklarının sonuna kadar açılmasını fırsat bilip. Ağız yavaş yavaş aralanıyor, adrenalin en telaşlısından bir koşu tutturuyordu damarlarda. Bunca eylem ve duygunun arasında kalan bir kalp vardı bir de. Atmıyor muydu, yoksa çok hızlı çarptığından mı atmaz gibi yapıyordu bu zamanlarda belli olmuyordu. İşte... Öyle kalıyordu insan.
Tıpkı Umut gibi...
Kendisine çarpık bir gülümseme ile bakan, adının Gencer olduğunu söyleyen kantindeki çocuktan alamıyordu gözlerini. O, çok şey anlatan sözlerden hiçbir şey anlamamıştı. Bakıyordu, baktıkça kelimeler anlamlanacak, belirsizlikler ortadan kalkacakmış gibi.
Genç adam, karşısındaki kızın dakikalardır aynı şaşkın ifadeyle ona bakıyor olmasına tebessüm etmek istedi ve dudağının sağ yanını da yukarı kıvırdı.
Sessizlik her geçen dakika biraz daha garipleşirken, Gencer daha fazla beklemenin anlamı olmadığına karar verip Umut'a doğru yürüdü. Onun harekete geçmesi ile Umut da silkinerek kurtulmaya çalıştı olayın tuhaflığından. Arkasını döndüğünde Çınar'ı göreceğine eminken kantindeki çocuğu görmek şok etmişti onu hafiften.
Gencer tam karşısına geçip oturunca genç kız ne yaşayacağını, ne duyacağını bilememenin verdiği korkuyla karışık heyecanı ile önüne döndü. Masanın üzerindeki birbirine kenetlenmiş ellerden mavi cekete kaydırdı irislerini, ardından da yeşil olduğunu şu an öğrendiği bir çift göze.
Anında kaçırdı bakışlarını. Çınar'la göz göze geldiğinde çıt çıkarmayan iç sesi, bu çocuğa bakarken öyle bir haykırmıştı ki Umut sürâtle eğmişti başını. Ne yapacağını bilemeyerek önce kucağına indirdi ellerini sonra da kantindeki çocuk gelmeden önce masanın üzerinde bıraktığı kahveler çarptı gözüne. İki bardağı da sanki kaçacaklarmış gibi sıkıca kavradı.
"Gelmeyecek." duyduklarıyla kalbi kırıldı Umut'un. Gencer'in neyden bahsettiğini anlamıştı fakat bahsetmemesini tercih ederdi. Biraz daha sıktı avuçları arasındakileri. Genç adam da Umut'un belli etmediğini sandığı tepkisinin farkında olarak ekledi hemen: "Yani gelir de... Gelir tabi de... Şu an değil." omuz silkti Umut. Ardından silktiği omzunun üstünden geriye baktı gelen giden var mı diye. Gördükleri ardı arkası kesilmeden yağan yağmurdan ibâretti. Soluğunu koyuverdi, belki koyuverdiği soluğundaki sıkıntısını yabancısı hisseder de gelir diye. Mırıldandığı sözler, Çınar'ın geri gelmesini istediğinin kanıtıydı zaten:
"Gelir belki."
"Hayır, Umut," adını bu çocuktan duymak hiçbir şekilde etkilemedi genç kızı. Hatta ona olumsuz yanıt verip umudunu ellerinden aldı diye kızdı içten içe. "Gelmeyecek. Çünkü Altan şu an onun yanında, durumu anlatıyor."
"Ne durumu? Altan mı? Sen nereden tanıyorsun onu?" kendini tutamayıp art arda sorduğu sorularla konuşmaya hevesli gibi göründüğünü düşündü ve bir başka, sonu soru işareti ilen biten cümleyi yutkunarak geri gönderdi içine. Yeni tanıştığı insanlardan oldu olası uzak durmuştu zaten. Çınar hariç...
"Durum... Onu az sonra anlatacağım. Diğer sorularına gelirsek, evet Altan... Okulun geometri ders grubundayız ikimizde. Yakın arkadaş sayılırız." kantindeki çocuk cümleleriyle her geçen saniye biraz daha aydınlatırken genç kızı, Umut idrak ettiği gerçekler ile âniden kaldırdı başını ve şaşkınca döküldü kelimeler ağzından:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
METAMORFOZ
Teen FictionBir kız düşünün. Onu yaşıtlarından ayıran tek özelliği farkındalığının yüksek olması. Bu farkındalığın ona hissettirdiklerini tahmin edin bir de. Düşünceleriniz arasına, bu kızın kışları sürekli yağmur yağan bir şehirde yaşadığını da ekleyin. Şimdi...