7

40 14 0
                                    


. Senden geriye yalnızcaüzerinde adının yazılı olduğu tablet kalmıştır, çünkü yatakta yatan, sadece meraklı ellerin yokladığı,titreyen bir et parçasıdır, bakışların ve incelemelerin nesnesidir –ah, evet, sevecenlikle bekleyenkocalarına onun evinde çocuklar armağan eden kadınlar, yalnız başına, savunmasız haldeyken, adetadenemelerin yapıldığı bir masada bir çocuk doğurmanın ne demek olduğunu bilmezler! Ve bugünbile bir kitapta cehennem sözcüğünü okuduğumda, hâlâ ansızın o içinde acılar çektiğim, tıka basadolu, buharı tüten, inlemelerden, kahkahalardan ve kanlı çığlıklardan geçilmeyen salonu, o utançmezbahasını hatırlarım.

 Bağışla, bağışla beni sadece bu defaya mahsus olmak üzere yapıyorum, bir daha asla, aslayapmayacağım. Bu konuda on bir yıl boyunca sustum ve pek yakında artık sonsuza kadar susmuşolacağım; ama bir defa olsun haykırmak, evet, bütün mutluluğum olmuş olan ve şimdi şuracıkta artıknefes almadan yatan çocuğun bedelini ne kadar ağır ödediğimi bir defa olsun anlatmak zorundaydım.Oysa unutmuştum o saatleri, çocuğumun gülüşleriyle ve sesiyle, mutluluğumun içinde çoktandırunutmuştum; ama şimdi, o öldüğü için, acı tekrar canlanıyor, ve ben onu haykırarak ruhumdançıkarmak zorundaydım, bu defalık, sadece bu defa için.

 Fakat sen değilsin suçladığım, yalnızcaTanrı'yı, yalnızca bu acıyı onca anlamsız kılmış olan Tanrı'yı suçluyorum, sana yemin ederim veöfkelendiğim için sana karşı dikleştiğim asla olmadı. Bedenimin sancılar içinde kıvrandığı, tıpöğrencilerinin insanı delen bakışlarının altında utançtan yandığı saatlerde bile, hatta acının ruhumuparamparça ettiği anda bile seni Tanrı'nın önünde suçlamadım; o gecelerden dolayı asla pişmanlıkduymadım ve sana olan aşkımı asla azarlamadım, seni hep sevdim ve benimle karşılaştığın anı hepkutsadım. Ve bir defa daha o saatlerin cehennemini yaşamak zorunda kalsaydım, ve beni neyinbeklediğini önceden bilseydim de, yapmış olduklarımın hepsini yine yapardım, sevgilim, bir defadaha, binlerce defa yapardım.

Çocuğumuz dün öldü –sen onu asla tanımadın. Hiçbir zaman, rastlantı sonucu gerçekleşen kısacıkkarşılaşmalarda bile bu çiçek gibi açan, küçücük canlı, senin yarattığın canlı, şöyle bir gelip geçerkendahi olsa senin bakışların tarafından hiçbir zaman okşanmadı. Bu çocuğu doğurur doğurmaz sendenuzun süre saklandım; sana duyduğum özlem artık daha az acıtır olmuştu, hatta sanırım seni deeskisinin gerisinde kalan bir tutkuyla seviyordum, en azından, bu çocuk bana armağan edileli beriaşkım artık eskiye oranla daha az acı veriyordu. Kendimi seninle onun arasında pay etmekistemiyordum; bu yüzden kendimi sana, hayatını bana aldırmadan yaşayan erkeğe değil, fakat banamuhtaç olan, beslemek zorunda olduğum, öpebildiğim ve sarılabildiğim bu çocuğa adadım. Sendenkaynaklanan tedirginliğimden, kötü kaderimden kurtulmuş gibiydim, bu öteki farklı Sen sayesinde,hakikatte bana ait olan Sen sayesinde –artık ender, hem de çok ender olarak duygularıma kapılıpevine yaklaşıyordum:

sadece tek bir şeyi yapmaya hep devam ettim, yaş günlerinde sana hep birdemet beyaz gül yolladım, hani o zamanlar, o ilk aşk gecemizden sonra bana hediye ettiklerinintıpatıp aynısı olanlardan. Geçen on-on bir yıl boyunca kendine onları kimin gönderdiğini sorduğunoldu mu hiç? Bir zamanlar bu güllerden armağan etmiş olduğun kişiyi hiç hatırladın mı? Bunubilmiyorum ve cevabını da hiç bilmeyeceğim. O gülleri sana yalnızca karanlığın içinden uzatmak,yılda bir defa olsun o zaman parçasına ait anıları tazelemek –bu, benim için yeterliydi.

 Sen hiçbir zaman tanımadın bizim zavallı çocuğumuzu –bugün kendimi suçluyorum onu sendensakladığım için, çünkü onu severdin. Evet, o zavallı çocuğu hiç tanımadın, gözkapaklarını hafifçeaçtığında ve sonra o koyu renkli, akıllı bakışlı gözleriyle –senin gözlerinle!– bana, bütün dünyayaneşeli ve pırıl pırıl ışıklar gönderdiğinde nasıl gülümsediğini hiç görmedin. Ah, öyle neşeli, öylesevimli bir çocuktu ki! Senin benliğinin bütün hafifliği onda çocukça yinelenmişti, hızlı çalışan, canlıhayal gücün onda yenilenmişti; tıpkı senin hayatla oynadığın gibi, o da saatlerce âşık olmuşçasına herşeyle oynayabilir ve ardından kaşlarını kaldırıp bütün ciddiyetiyle kitaplarının başına geçebilirdi.Zamanla gittikçe daha çok Sen'leşti;

Bilinmeyen Bir Kadının MektubuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin