Bana alayla bakan yüzleri umursamamaya çalışarak odama yöneldim. Çok kötü bir gün geçirmiştim ve uyumaya ihtiyacım vardı. Ama gün içinde yaşadığım olaylar uyumama izin verir miydi bilmiyordum.
Gözyaşlarıma engel olamıyordum. Aslında engel olmak istemiyordum. Deli gibi ağlamak istiyordum.
Güçsüz ellerimle kapıyı açtım ve odama girdim. İlk olarak banyoya girip duş aldım. Duştan çıkınca üzerime rahat bir şeyler giydim ve saçlarımı kurutmaya başladım. İşim bitince yatağa yöneldim.
Yaşadıklarım ,uyumama engel olmuştu.
Herkes benim sürtük olduğumu düşünüyordu. Bunu haketmiyordum. Hayatımda sadece bir defa sevgilim olmuştu. Onunla da arkadaş gibiydik.
Bu konuyu bir kenara atmaya karar vermiştim. İnsanların ne düşündüğü umurumda değildi. Ben kim olduğumu biliyordum. Önemli olan da buydu.
Jackson... Her şeyi unutabilirdim ama onun yaptıklarını gerçekten unutamazdım. Söylediği her şey beni derinden etkiliyordu. Çok dengesiz davranıyordu ve -artık karar kıldım- beni önemsemiyordu. Onun umurunda değildim. Bunu kendisi de farklı yollarla dile getiriyordu zaten.
Ben aptallık edip saçma heveslere kaptırmıştım kendimi.
Artık onunla konuşmamaya karar vermiştim. O bana zarar veriyordu ve artık bana zarar veren şeylerden uzak durmam gerekiyordu. Zaten bu kadar kısa zamanda oldukça zarar görmüştüm.
Harry... Onu gerçekten özlüyordum. Eğer şimdi yanımda olsaydı bana sımsıkı sarılır, şaka yapıp keyfimi yerine getirmeye çalışırdı. Onun yeri benim için gerçekten farklıydı. Biz onunla kardeş gibiydik. O, benim sorunlarıma, ben de onun sorunlarına çözüm yolu bulurdum.
O gün... Onun öldüğü gün. Gözlerimin önünde ölmüştü. Öldüren kişiyi görmüştüm ama ona dair hiçbir şey hatırlamıyordum. Bu çok garipti. Onu tanıyordum ama, sanki bir an aklımdan silinmişti. Hatırlamak için gerçekten çok fazla düşünmüştüm. Çünkü onu öldürmek istemiştim.
Eğer bir gün Harry'nin katili karşıma çıkarsa onu, hiç şüphesiz, sonucu ne olursa olsun öldürecektim. O benim her şeyimi almıştı. Harry'nin ölümü gerçekten beni mahvetmişti. Üç ay boyunca tek kelime etmemiştim. Kardeşim dediğim insan ellerimde can vermişti.
Beni bu kötü anımın içinden çeken şey kapının vurulma sesiydi.
Yatakta doğruldum ve "Girin." dedim. Bu saatte kim gelmiş olabilirdi ki?
"Uykunu bölmedim umarım."
Profesör Peter gelmişti. Şimdi bana 'Neden derslerine girmiyorsun?' konuşması yapacağına emindim. Kimseyle konuşmak istemiyordum. Ben, burada bir ödül mü yoksa lanet mi olduğuna karar veremediğim bir güce sahiptim, içerisinde olağanüstü insanlar bulunan anormal bir okuldaydım. Burada ders işlemekten bahsediyorlardı. Gerçekten bu neyin kafası anlamış değildim.
"İyi misin Emma?"
Hayır.
"Evet."
Biri bana iyi olup olmadığımı sormuştu sonunda.Profesör Peter iyi biri gibi gözüküyordu ama soğuk bakışlarından dolayı buna kesinlik getirememiştim.Yine de nasıl olduğumu sormuştu.
"Derslerini aksatıyorsun. Bir şeyle mi meşgulsun?"
Sana ne ya? Gerçekten anlamıyorum. Sakin olmalıydım. Buradan daha kolay kaçabilmek için 'cici kız' rolü yapmam gerekiyordu. En azından öğretmenlere karşı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANORMAL OKUL (#Wattys2015)
FantasiaHayatta bize verilen bazı şeylerin ödül olduğunu düşünürüz. Bazen erken davranırız ve o ödülün nelere mal olduğunu hiç düşünemeyiz. Çünkü bir kere onun büyüsüne kapılmışızdır. Yolun sonunu düşünmeden, sadece ilerleriz. Emma'ya eşsiz bir yetenek ve...