"Kendi yolumuzu seçmek, kendi müziğimizi bestelemek, kendi kitaplarımızı yazmak; işte istediğimiz budur. Hayat bu."
Pita bir süre sergide dolanmaya devam etti, çıkıp gitmek istiyordu ama Stilla hala oralarda bir yerdeydi, oyalanacak şeyler buldu kendine hep. Stilla ise Pita'nın durumuna anlam veremiyordu hala, bu kadar onu dolduran şeyi merak ediyordu ama ona bunu sorarak incitmekte istemiyordu. Bir süre o da sergide dolandı ama bunun gönülsüz yapıyordu, bundan sıkıldıktan sonra boşta olan bir bistro masaya geçti. Stilla, bistro masasında otururken etrafındaki atmosferi gözlemlemeye karar verdi. Şampanya kadehini elinde sallayarak, serginin hareketli kalabalığından uzaklaşmıştı. Bir yandan da Pita'nın bu kadar içsel bir savaş içinde olmasını anlamaya çalışıyordu. Gözleri, serginin ötesinde caddenin ışıklı manzarasına kaydı. Bir süre düşündü, sonra yan masasındaki adamın yaklaştığını fark etti.
Adam, nazik bir gülümsemeyle selam verdi. "Merhaba, yalnız mısınız?" diye sordu.
Stilla, şaşırmış bir ifadeyle bakarak, "Evet, aslında bir arkadaşım var ama birazdan gelecek gibi değil. Size nasıl yardımcı olabilirim?" dedi.
Adam, hafif bir tebessümle, "Eğer rahatsız etmiyorsam, sizinle oturabilir miyim?" diye sordu.
Stilla, içtenlikle gülümseyerek, "Tabii ki, buyurun." dedi. Adam sandalyeye oturdu ve Stilla'nın yanındaki boş koltuğa yerleşti.
Masada sessizlik bir an için hakim oldu. Adam, içki siparişi vermeden önce Stilla'ya, "Sergiyi beğendiniz mi?" diye sordu.
Stilla, bir süre düşündü ve sonra, "Evet, oldukça etkileyiciydi. Sanata ilgili misiniz?" diye karşılık verdi.
Adam, "Evet, sanata ilgim var. Sergideki eserlerin derinliği beni etkiledi. Özellikle, bu tür etkinliklerde insanların duygusal tepkilerini anlamak ilginç oluyor." dedi.
Stilla, konuşmaya devam etmek istiyordu, ancak içten gelmediğini hissetti. Bu yüzden, "Evet, elbette. Peki, siz sanata ilginizi nasıl keşfettiniz?" diye sordu, konuyu değiştirerek.
Onlar bu tarz konuşmalara devam ederken Pita, uzaktan onları görmüştü. Stilla'nın yanındaki adam şık giyindiği için bir kez daha, böyle gündelik giyindiği için kendine kızdı. Oraya, yanlarına gitmeye utanıyordu ama o bu düşüncelere dalmışken Stilla ona el sallamıştı ve artık kaçış yoktu. Pita usul usul, tabloların, heykellerin arasından onların yanına doğru gidiyordu. Bu sırada adam hala Stilla'ya bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.
Pita iyice yanlarına yaklaştığında "Demek arkadaşınız." diyerek biraz burun kıvırmıştı. Pita bu durumdan hoşlanmamıştı, bu yüzden ona selam bile vermeden Stilla'nın diğer yanına oturdu ve onları dinlemeye koyuldu.
İkisi, sanatın öznel doğasını ve izleyiciyle etkileşimini konuşuyorlardı. Stilla, sanatın bireysel ifade özgürlüğünü vurgulayarak, izleyicinin sanat eserini kendi deneyimine göre yorumlamasının önemine dikkat çekti. Diğer adam ise, alaycı bir gülümsemeyle, "Sanatın izleyiciyle etkileşimi abartılıyor. Sanatçının işi sadece iç dünyasını dışa vurmak değil mi zaten? İzleyici ne anlar, ne düşünür, onun meselesi değil," şeklinde yanıt verdi. Konuşma sırasında, adam kendi fikirlerini oldukça öne çıkartıyor ve genellikle kendi bilgisi üzerinden konuşuyordu.
Pita, bu durumu dikkatlice izliyordu. Adamın kendine olan güveni, onun konuşmalarını zaman zaman bir öğreti gibi sunmasına neden oluyordu. Ancak Pita'nın gözünde, bu özgüvenin altında biraz egoizm ve kendi fikirlerine aşırı bağlılık vardı. Kendini beğenmiş tavırları, Pita'nın zihninde soru işaretleri uyandırıyordu. Bir yandan da bu durumu fırsat olarak görmüş ve içsel olarak hazırlıklı bir şekilde dinlemeye devam ediyordu.
YOU ARE READING
Pita, Pita Ve Pita
Short StoryPita, üstün zekalı genç bir adamdı. Kendisi gibi olan kızkardeşi Peni'yi 3 yıl 8 ay önce kaybetmişti. Bir sabah uyandığında, bu acıyı yavaş yavaş atlattığını fark etti. Ancak, Peni'ye saygısızlık olmasın diye yaşamın anlamını bulma çabasına girişti...