Saat 09:37- Kafe Kafe'ye Gidiş Ve Kafe Kafe

3 0 0
                                    


"Arayış, bazen bencillikle iç içe geçmiş bir çaba gibi görünebilir. Herkes kendi gerçeğini arar, ancak gerçek, çoğu zaman onun bizzat kendisi tarafından yaratılır."

Şehir, gri tonlardan oluşan kırık dökük binaları, daracık sokakları ve her biri bir öncekine benzeyen gri yüzleriyle bir karmaşa gibiydi. Bu şehir, adeta absürd bir ressamın tuvaline dökülmüş gibi görünen çeşitli renk eksiklikleri ve geometrik düzensizlikleriyle doluydu.

Sokaklarda dolaşan insanlar, yüzlerindeki ifadesiz bakışlarla birbirlerine karışıyor, bir türlü bir araya gelmiyor gibiydi. Şehir günün ortasında seyrek bulutlarla kaplıydı, güneş ışıkları şehrin üzerinden hafif süzülüyordu. Binalar, yıllar içindeki ihmalin izlerini taşıyarak şehrin varlığının anlamsız bir yüküymüş gibi duruyordu. Her sokağın bir öncekine benzediği bu şehirde, binaların arasında sıkışan dar sokaklar, insanların birbirine olan uzaklığını artırıyor gibiydi. Bu sokaklar, birçok anlamsız kesişme ve dönemeçle dolu, sanki bir labirentin içinde kaybolmuş gibiydi.

Uzaktan görünen şehrin ortasında duran anıtsal bir bina, şehre hakim bir şekilde yükseliyordu. Ancak bu bina, ne amaca hizmet ettiği belli olmayan karmaşık desenleriyle, şehrin anlamsızlığını simgeliyordu. İnsanlar, bu devasa yapıyı sadece görmekle kalmıyor, aynı zamanda anlam vermeye çalışıyor gibiydi, ancak başarılı olamıyorlardı. Şehrin dokusu, her bir tuğlasının üzerine yazılmış anlamsız hikayelerle dolu gibiydi. Bu karmaşa içinde, Pita'nın adımları, hem kendisinin hem de şehrin anlam arayışının bir yansıması olarak kayboluyordu.

Pita sokaklarda ilerlerken anlamsız bir sahneye tanık oldu. Bir grup güvercin, yere düşmüş bir karton parçasının etrafında dönüp duruyordu. Karton, rüzgarın etkisiyle yere savrulmuş gibiydi ve güvercinler bu anlamsız obje etrafında bir tür ritüel gerçekleştiriyordu. Pita, duraksayarak bu sahneyi gözlemlemeye başladı. Karton parçası, üzerinde hiçbir anlam taşımayan sembollerle doluydu. Güvercinler, bu anlamsız sembollerle donatılmış kartonun etrafında gidip gelirken, aralarında garip bir iletişim kuruyor gibi görünüyorlardı. Zihninde bu manzarayı irdelemeye başladı. Neden güvercinler bu karton etrafında toplanmıştı? Anlamsız sembollerin ve rastgele desenlerin, onların dünyasında nasıl bir yer bulduğunu düşündü. Belki de bu sahne, yaşamın karmaşıklığına ve anlamsızlığına dair bir metafordu. Bu sıradışı tablo, Pita'nın iç dünyasında bir dizi soruyu tetikledi. Hayatın ne kadar rastlantısal ve anlamsız olduğunu düşünmeye başladı. Belki de güvercinler, kendi karmaşık danslarıyla, insanların dağınık gerçekliğini yansıtıyorlardı. Bu sahnenin verdiği boşluk ve anlamsızlık hissiyatı ile oradan uzaklaştı.

Pita her zaman aynı yerde yemek yemezdi, çünkü aynı yerde olmanın verdiği tanıdık hissiyat onu istemediği sohbetlere ve onun orada olduğunu belli eden bakışlara maruz bırakacaktı, o da bunu hiç istemiyordu. Yine de kendini çok yormamak adına daha önce gittiği ve çok dikkatleri çekmediği bir kafede kahvaltı yapacaktı. Pita, kafeye doğru yürürken, sokaklardaki kalabalık, onun Peni'siz dünyasındaki boşluğunu daha da vurguluyordu. Yorgun adımlarını sürükleyerek, kafeye giderken karşılaştığı yabancı yüzlerin, rastladığı benzer sahnelerin, hatta sokaktaki güneşin bile Peni'yi anımsattığı bir gerçekti. Kafe, şehrin anlamsız atmosferinden sıyrılan bir köşe gibi duruyordu. Kapısının üzerinde sarkmış eski bir tabelada "Kafe Kafe" yazıyordu. Girişindeki ahşap kapı, zamanla solmuş ancak hala sıcak bir tonunu koruyan sarı rengiyle dikkat çekiyordu.

Kafenin içine adım attığınızda, ahşap zeminin hafif cızırtısı ve eski halıların yumuşak dokunuşu, sizi sıcak bir atmosfere davet ediyordu. Duvarlardaki eski siyah-beyaz fotoğraflar orasının yormayan eski zaman bir mekan olduğunu gösteriyordu. Geniş pencerelerden süzülen günışığı, kafenin içini aydınlatarak sıcak bir atmosfer yaratıyordu. Her masa, kırık dökük değil, bilinçli bir şekilde seçilmiş antik mobilyalarla donatılmıştı. O ortamın verdiği rahatlatıcı his Pita'nın içinde güven hissini yarattı, bu defa kendisi tanıdık bir hissiyatla gözüne kestirdiği masaya doğru geçti. Pita, masanın üzerinde duran zarif şeker kasesinin şeklini seviyordu. Parmaklarını kasenin yüzeyinde gezdirdiğinde, camın serin dokusunu hissetti. Elini kaldırdığında, kendi yansımasıyla göz göze geldi. Gözleri hafifçe çekikti, belki de geçmişinden gelen bir miras gibi. Orta boy bir yüzü vardı, ne çok çekici ne de sıradan, tam olarak ortalama bir görünüme sahipti. Ten rengi, güneşin hafif dokunuşuyla ışıl ışıl parlıyordu. Yüz hatları, bir denge içindeydi. Kaşları hafifçe çatık, belki de iç dünyasında dalgalandığı bir anı yansıtıyordu. Dudakları, kendi içsel düşünceleriyle meşguldü, belki de içsel bir diyalogun içindeydi. Kendisini daha iyi göstermek için gülümsemeye çalıştı, sonra bu yaptığından utandı ve daha ciddi bir yüz ifadesi takındı. Kendi görüntüsüyle barış içinde olmak konusunda hâlâ zorlanıyordu.

Pita, Pita Ve PitaWhere stories live. Discover now