8. BÖLÜM: HERKESİN SONUNU GETİREN BEYAZLIK

6.4K 337 243
                                    

Selamlar, nasılsınız minik serçelerim?

3 gün sonra doğum günüm aşırı heyecanlıyım.

Bölüm Şarkısı; Mabel Matiz - Gel

Her neyse, başlayalım bakalım.

8. BÖLÜM: HERKESİN SONUNU GETİREN BEYAZLIK

Belki de her şeyin başladığı o noktada, kendi kaderimi ya da kendi sonumu sadece ben belirleyecektim. Kimsesiz, tek başıma...

Ben Serçe. Serçe Sezginer. On sekiz yıllık hayatımda, en son yedi yaşındayken annemin cesedini görmüş ve saatlerce başında beklemiştim. Sürekli olarak üzerine kalın kalın kıyafetler örtmüş, yarasına tampon yapmıştım.

Şimdi ise; yedi sene sonra karşımda bir tane daha ceset vardı. Teni; annemin teni gibi bembeyaz, dudakları; annemin dudakları gibi kupkuruydu.

Bedenimi esir alan yoğun titremeler karşısında ne yapacağımı şaşırmış bir şekilde, öylece ayakta durarak cesede bakıyordum. Başı, duvardan kayarak yere düşmüştü.

"Kızım, çekil!" Demişti bir öğretmen, telaşlı sesiyle. Bir başkası ise; "Fazla doz madde içtiği için öldü" demişti. Bütün bu cümleler kulaklarımı delip geçecek vaziyetteyken, birinin koluma dokunduğunu hissetmemle, irkilip kendime gelmem bir olmuştu.

"Serçe?" Dedi Umut, şaşkın bir ifadeyle. Üzerinde beyaz gömlek, altında ise siyah bir pantolon vardı. "Ne işin var senin burada?"

"Kayıt..." Boğazım kupkuruydu ve konuşmakta zorluk çekiyordum. "Kayıt yaptırmıştım." Umut'un hemen arkasından gelen Ateş, gerilmeme sebep olmuştu. Geçen gün mezarda bana söylediği itiraftan sonra, o'na az da olsa olan güvenim yerle bir olmuştu.

"Sen gel şöyle." Dedi Umut, beni kenara çekiştirirken.

"O çocuk kim?" Lavaboda ki çocuktan bahsettiğimi anlamıştı. Çaresizce nefeslenip dağılmış saçlarını karıştırırken, bir yandan da Ateş'e bakıyordu.

"Oğuz'un kuzeni," ağzım açık, söylediği cümlenin doğruluğunu kavrarken, kalbim hüzünle sancılanmıştı. "Bir senedir okulda uyuşturucu satan birileri var, ve bu çocukta ölen yirmi yedinci çocuktan sadece biri." Dedi basit bir şeyi anlatıyormuş gibi. Dile kolay tam yirmi yedi çocuk, göz göre göre ölüyordu.

"Peki, Oğuz... O nerede?" 'Bilmiyorum' dercesine omuz silkti. Kim bilir nerede ve ne hâldeydi. "Niye kimse bu duruma 'dur' demiyor?"

O an Umut yerine Ateş'in sesini duydum. "Çünkü bu siktiğimin uyuşturucularını satan kişiler bu okulda değil." Derin bir nefes alıp konuşmasına devam etti. "Kimilerine satıyorlar, kimilerinin yediği içtiği şeylere katıyorlar." Başımın döndüğünü, bedenimin baştan aşağı titrediğini hissettim. Bu ne iğrenç bir zulümlüktü böyle? Satan kişiler hiç mi düşünmüyordu ilerisini?

"Peki, uyuşturucuyu satan kişileri tanıyor musunuz?" Diye bir soru yönelttim. Ateş yüzünü buruşturup göz devirdi. "Kızım sence bilsek, bu çocuklar ölmeye devam eder mi?"

Bir şey demedim, haklıydı sonuçta. Ben susmaya devam ederken ambulans görevlileri çocuğun cesedini sedyeye koymuş dışarıya doğru taşıyorlardı.

Bu görüntü karşısında ister istemez gözlerim dolmuştu. Annemi de aynı şekilde sedyeyle götürmüşlerdi. Buz gibi bedeninin üzerine, siyah bir poşet örtüp öylece hastaneye götürdüler. Kimse peşine düşmedi, annemin katilini bulma konusunda. O yaşımda, katili bulma umuduyla her yeri didik didik arayan bana, bir Allah'ın kulu elini uzatmamıştı.

Ateşin İçindeki Serçe Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin