Hongjoong'un evine ulaştıklarında kapıdan girmeleri yetmişti birbirlerinin kıyafetlerine asılmak için. Seonghwa çoktan diğerinin ceketini sıyırmıştı kollarından, gömleğiyle savaşıyordu. Hongjoong ise gömleği es geçip diğerinin pantolonunu çıkarmak için düğmesini çözüyordu. Hala birbirine kenetli olan dudakları ayrılmayı reddediyordu.
Hongjoong gömleği de ceketin yanına postalayınca Seonghwa'yı kucağına aldı pantolonla uğraşmayı bırakıp. Nasıl olsa çıkaracaktı. Dudaklarını ayırmadan odasına doğru yürümeye başladı. Kapıyı ayağıyla iteleyip açtı. Diğerini yatağa yatırdığında dudakları ayrıldı.
''Beni taşımayı seviyorsun.'' İlk seferlerinde de onu odaya taşımıştı. Gelin gibi hissetmesine neden oluyordu.
''Kollarımda olmanı seviyorum.'' Dedi şakağından öperken. ''Ancak bugün o geceki kadar kibar olmayacağım.''
Seonghwa'nın nefesi boğazına takıldı. Dokunurken bile kibarlığının izlerini yansıtan adamın bu çizgiden ne kadar çıkabileceğini bilmiyordu. Yine de korkmuyordu.
Hongjoong geri çekilip üzerindeki parçaları tamamen çıkardı. Yarım kalan işine dönüp Seonghwa'nın altındaki pantolonu bacaklarından sıyırdı çamaşırı ile birlikte. Seonghwa anlık gelen utançla bacaklarını birbirine bastırdı. Karşısındaki adam çıplak olsa da kendinden utanıyordu.
Hongjoong onun bu haline güldü. Elini dizine dayayıp bileğine kadar kaydırdı. Seonghwa yine çekerek açacağını düşündü ama Hongjoong başka bir şey yaptı. Ayak bileklerinden tutup bacaklarını göğsüne iyice ittirdi ve kalçasını açığa çıkardı. ''J-joong!''
''Benden saklanmana izin vereceğimi düşünmedin herhalde?''
Seonghwa altındaki kumaşa yumruklarıyla tutundu. Gözlerini mahreminden ayırmayan adam teninin gıdıklanmasına, içinin bir hoş olmasına neden oluyordu. Anlık gelen cesaretle bacaklarını açıp hemen önündeki bedene doladı ve onu yatağa devirip üzerine çıktı. Karnında oturuyordu şimdi.
Hongjoong ise şaşırmıştı. Ondan böyle bir atak beklemiyordu. Yine de ellerini baldırlarına yasladı. Biraz aşağı kaymasını sağlayıp kasıklarına oturttu onu. Yüzündeki memnum gülümsemeyle üzerinde kayması için yönlendirdi.
''Üzerimdeyken harika görünüyorsun.''
Seonghwa diğerinin karnına dayadığı ellerinden destek alıp altındaki organa sürtünmeye başladı. Kalçalarına kayan eller ve hala üzerinde olan gözler daha fazla heyecanlanmasına neden oluyordu. Sesli nefeslerinin arasından kaçan iniltileri ise altındaki adamı daha fazla tahrik ediyordu. Hongjoong doğrulup son parça olan gömleği de çıkarıp odada bir yere attı.
''Seni izlerimle süslemek isterdim ama görünen yerlere yapamam artık.'' Ellerini beline sarıp hareketlerini hızlandırması için ona yardım etti.
Seonghwa bunu sevmedi. Onun izlerini taşımak istiyordu. Mızmızlanıp kollarını diğerinin boynuna sardı. ''K-kapatıcı kullanabiliriz.''
''Sana iz vereceğim, merak etme.'' Kulağının altından öptü Hongjoong. Tekrar kalçalarından tutup hareket ettirdi üstündeki bedeni. Üzerindeki ağırlığı sevmişti. Kucağının dolu olmasını sevmişti.
''Joongie...''
''Söyle, güzelim.''
''Ben b-bir şey denemek istiyorum.''
Hongjoong geri çekilip yüzüne baktı. Çoktan dolan gözleriyle ona bakan adam aklını yitirme nedeni olacaktı. Dağılmış saçları, ıslak incileri, kızarmış yanakları ve aralık dudaklarıyla bir baş yapıttı. Ne diyebileceğini tahmin etmeye çalıştı ama aklına hiçbir şey gelmedi. Seonghwa çabuk utanıyordu, ne isteyebilirdi ki? ''Ne istiyorsun?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pretty Star In The Dark Night
FanfictionKim Hongjoong, hiç evlenmemesine rağmen üç çocuk babasıydı, Park Seonghwa ise karısından boşanmış bekar bir baba. İlk bakışta birbirlerinin kalplerini ele geçiren bu iki baba birbirinden uzak kalamaz. Hongjoong (43), Wooyoung (16), Yunho (18), Jong...