sınır getiriyorum çünkü böyle olması gerekti 😪
30+ oy 50+ yorum"Lan oğlum kütük gibi durmasana, kır şu dizini azıcık." dedi Felix duruşumu ayarlamaya çalışırken.
Evet, bir Han Jisung kolay yetişmiyor. Eğer bir alanda fazla iyiyseniz diğerinde rezalet olmanız gerekiyordu ki başkaları da parlasın.
"En son kafanı kırıcam o olacak Felix." dedim sinirle. Arkamdaki bedeni ittirip kendimi çimlere bıraktım. "Pes, valla pes. Dur , stop yani. Almanca da söylememi ister misin? Stoppen."
"Kafasına güneş mi geçti nedir iyice saçmalamaya başladı bu." dedi Seungmin yanıma çömelip elinin tersiyle alnıma bastırırken. Ateşimi ölçüyor olduğunu fark ettiğimde sinirle dokunuşundan kurtulup başımı farklı yere çevirdim.
"Sie fragten das Kamel, warum sein Hals schief sei." dedim ardından Seungmin'in meal isteyen bakışlarıyla devam ettim lafıma. "Yani deveye sormuşlar boynun neden eğri, deve de demiş ki şu sopayı Felix'in götüne sokacağım ondan kardeş."
"Of ne ağladın gerçekten ne ağladın ya." dedi Felix gözlerini devirerek. 'Ben mi ağlıyorum?' dercesine ona dönmemle lafına devam etti. "Sana verdiğim zamanı babaanneme versem şimdiye milli takıma çıkmıştı."
"Harbi Lee teyze bizim salaktan daha becerikli değil mi?" dedi. Ah hayır, o kadının konusu bile tüylerimi diken diken ediyordu. Bu dünyadaki en manyak kadın Felix'in babaannesiydi. Seksen yaşına dayanmış olmasına rağmen enerjisi asla bitmiyordu, öyle ki beni incir bahçesinde sopasıyla kovaladığı zamanı asla unutamıyorum. "Lee teyzeden bahsetmesek?" dedim sonlara doğru kısılan sesimle.
"Abi yok artık hala korkuyor musun?" dedi Felix kahkahalara boğulurken. "O da seni sorup duruyor, ne zaman gelecekmişsin merak ediyor."
Sıkıntıyla nefes verip sopayı salladım ona doğru. "En son bir şey öğretiyordun neydi? Dizlerimi kıracaktım değil mi?" dediği gibi dizlerimi kırarken sopayı sıkıca tuttum ve ona döndüm. "Bak oldu mu?"
"Heh oldu şimdi, Seung geç karşıya Jisung'a at topu." dedi Felix yandaki sıralanmış taburelerden birine otururken. Seungmin ise bıkkın bir ifadeyle Felix'in yanına geçti. "Hiç atamam bir yere sabitlesin oradan atsın."
Onların bu tavırları sinirlerime dokunmaya başlamıştı, evet süper bir oyuncu değildim ama o kadar da vasat olamazdım değil mi? Bunu onlara kanıtlamam gerekiyordu yoksa buradan alay konusu olarak çıkardım.
"İzle şimdi anana kadar göndericem bu topu." dedim dizlerimi kırıp pozisyon alırken. Tüm dikkatimi önümdeki çubuk tarzı şeyin (?) üstüne koyduğum topa verdim.
"Yav he kanka yaşandı." dedi Felix oturduğu yerde beni izlerken.
Derin bir nefes aldım, yapabilirim. Sopayı sıkıca tuttum ve...
BAM?
Gördüğüm manzarayla elim şokla açılmış ağzıma gitti. Çıkan gürültüyle Felix ve Seungmin de irkilip o yöne dönmüştü.
Ben, Han Jisung bu tarihte görülmüş en berbat sporcu bir ilke daha imza atmıştım. Kesinlikle orayı hedeflemesem de top ilginç bir yörünge izlemiş ve keskin bir manevrayla balkondaki heykele çarpmıştı. Heykel yüksek bir sesle parçalanıp dökülürken ben ne mi yapmıştım? İzlemiştim.
"Kanka sen boku yedin." dedi Seungmin.
Şoku atlatabilmemin ardından o mistik kelimeler döküldü dudaklarımdan. "Lix kaç sıçtık amk."
Şoku atlabilmemin ardından gelen ikinci şok beni daha da dumura uğratmıştı. Bakışlarım büyük ihtimalle gürültüden dolayı balkona çıkmış olan heykelin sahibi Lee Minho'da duruyordu, onunkilerse heykelde. Daha doğrusu...heykel parçalarında. Yanındaki ondan yaşça genç gözüken oğlan da onun gibi şokla heykele bakıyordu ve dostlarım inanın bana o an daha fazla zaman kaybetmeden topuklamam gerektiğini anlamıştım. Ben de bana verilen bu görevi hakkıyla yerine getirdim, panikle elimdeki sopayı yere atıp daha önce hiç koşmadığım kadar hızlı koştum. O an ne arkadaşlarımı bekledim ne başka birisini, kurtarılması gereken bir göt varsa o benimkiydi.
🗽
"Jeong, sen de benim gördüğümü görüyor musun?" dedi Minho, bakışlarını heykel parçalarından çekmeden. Aylarca uğraştığı heykelden geriye sadece kırık parçalar kalmıştı ve bir de bir top.
"Görüyorum abi..." dedi Jeongin, aynı şokla oraya bakarken.
Minho şoktan ne yapacağını şaşırmıştı, eğilip topu aldı. Ardından parçalara basmadan dikkatlice balkon kenarına gitti ve koşan üç silüeti yakaladı gözleriyle. "Şu kaçanlar- HAN JISUNG?! ŞİMDİ SIÇTIM AĞZINA."
Minho koşarak balkondan çıkmıştı, hızlıca koltuktaki ceketini kaptı ve evin çıkış kapısına yöneldi. Ardında bıraktığı Jeongin ise abisine bakarak şokla seslenmekten başka bir şey yapamadı.
"ABİ DUR NEREYE?!?"
selamlar yıne ben
önceki bölümü ısık hızında yazdığım için y*rrak kürek yazmış olabilirim affedın....BENCE BU DAHA İYİ OLDU????
bu bölümü özellikle kısa tuttum olayın gidişatı açısından. diğer bölümle birlikte daha uzun bölümler yazacağım 😙
neyse biliyonuz zaten oy yorum falan atın da azıcık motive olalım ya...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
little accident | minsung
FanfictionJisung'un yaptığı en tatlı hata aşık olacağı adam Lee Minho'nun aylarca çalıştığı heykeli mahvetmekti.