senin adın han jisung

135 22 19
                                    

Yeonjun'la konuşup cumartesi gününde anlaşmıştık ve ben o zamana kadar Minho'ya heykel üzerinde çalışmıştım. Ölçü alıyordum, kontrolleri yapıyordum, malzeme getiriyordum kısacası elimden ne geliyorsa yapıyordum. Bu süre zarfında okulu asmıştım, tabi bunun için Minho'yu güç bela ikna etmiştim. Sonunda cumartesi günü gelmişti ve biz güzel bir çalışmayla baya bir yol kat etmiştik. Üstündeki kıyafetin yontusu büyük bir çoğunlukla bitmişti, vücut hatları da tamam sayılırdı. Sadece biraz daha uğraş ve cila kalmıştı. İkimizin de beklediği gün sonunda gelmişti ve ben götümden soluyordum heyecandan. Misafirlerimiz için çay hazırlamıştı Minho, ben de etrafı toparlayıp heykeli hazır hale getirmiştim. Öğlen ikiye doğru geldiklerinde Minho'ya döndüm.

"Panik yapma, sakin ol tamam mı?"

"Ama panik yapan sensin..."

"Sssh. Sen sakin ol. Senin adın Han Jisung." dedim son derece ciddi bir şekilde Minho'ya bakarak.

Heyecandan zırvaladığım şeylerden sonra kapıyı açtım ve güler yüzle içeri davet ettim. Yeonjun'un babası uzun biriydi, yanında ufalmıştım resmen. Yeonjun da babasının hemen arkasından girdiğinde yüzümde oldukça samimiyetsiz bir gülümsemeyle karşıladım onu, ne olursa olsun büyük bir çıkmazdan kurtarmıştı beni. İçeri kabul ettik ve çayları ikram ettim onları oturma odasına alırken. Tam anlamıyla kalbim midemde atıyordu ama Minho oldukça rahat gözüküyordu. Yeonjun ve babası kanepede yan yana otururken ben ve Minho tekli koltuklarda oturuyorduk. Yeonjun'un babası çayından bir yudum alıp uzatmadan söze geçti.

"Ben Choi Juwon, Yeonjun'un babası aynı zamanda haftaya yapılacak olan serginin sahibiyim." dedi çayını yudumlayarak.

"Lee Minho, memnun oldum bay Choi." dedi Minho, ardından elini uzattı. Bay Choi çayını sehpaya bırakıp uzatılan eli sıktı ve lafa girdi.

"Ben de memnun oldum Bay Lee, fazla uzatmaya gerek olduğunu düşünmüyorum. Heykel görebileceğim durumda mı?"

El sıkışmaları bittiğinde Minho yöneltilen soruyla arkasına yaslandı ve başıyla onayladı adamı.

"Evet evet, kesinlikle. İsterseniz hemen şimdi gösterebilirim."

"İyi olur Bay Lee."

Minho gelen bu hızlı cevapla başını salladı ve ayağa kalkarak Bay Choi'yi yönlendirdi.

"Tamamdır, beni takip edin lütfen."

Minho ve Bay Choi çalışma odasına ilerlerken ben ve Yeonjun usul usul arkalarından ilerliyorduk ki Yeonjun adımlarını yavaşlatıp kulağıma fısıldayana kadar.

"Umarım dediğin kadar vardır."

"Var, göreceksin." dedim aynı sessizlikte ona cevap vererek. O da başını salladı, normale göre oldukça uysaldı bugün. Babasının varlığına veriyordum bu barış durumunu. Hep birlikte çalışma odasına girdiğimizde  Minho yavaşça heykelin üstündeki örtüyü kaldırdı. Heykelin üst kısmı tamamen göğüs hizasından tutulan kumaş haricinde tamamen çıplak alt taraf ise mahrem kısmı kapatacak bir kumaş şeklinde yontulmuştu. Hepsi yontulmuştu, ilmek ilmek işlenmişti Minho tarafından. Bunu yapmak için çok uğraşmıştı, ben eve gidince bile çalıştığından emindim. Eksik detayları olmadan bile harika görünüyordu. Heykeli asıl ilginç yapan bunlar değildi, ilginç tarafı heykelin baş kısmında bir çiçek yontulmuş olmasıydı. Bu çiçek boyundan çıkıyor ve gül sarmaşıkları olarak vücutta dolanıyordu. Öyle ki Bay Choi uzun süre konuşamamıştı heykeli izlerken.

"Bay Lee bu... harika. Bunu ne kadar sürede yaptınız?" dedi Bay Choi en sonunda konuşmayı başararak. Minho hafif bir tebessümle cevap verdi çalışmasından oldukça etkilenen adama.

"Bir ay, biraz daha zamanım olsaydı daha iyi bir şey çıkarabilirdim."

"Şu anda bile harika görünüyor, kesinlikle bunu sergimde sergilemek istiyorum." dedi Bay Choi heyecanla. "Bir haftaya tüm eksikleri kapatacağınızdan eminim, parlayacak resmen."

"Beğenmenize çok sevindim." dedi Minho gülümseyerek. "Emin olun sergiye kadar hazır olur."

"Evet, evet eminim. Dilerseniz iş detaylarını konuşmaya geçelim."

Minho başını salladı ve bana döndü. Yüzündeki gülümseme bulaşıcı bir hastalık gibi yayıldı, yüzümde bir tebessümle Bay Choi'yi işaret ettim onu bekletmemesi için. Birlikte çalışma odasından ayrıldıklarında yalnız kalmamızdan yararlanarak Yeonjun'a döndüm, yüzündeki hayranlık kilometreler öteden okunabilirdi.

"Eee var mıymış o kadar?"

"Kes sesini Han Jisung."

little accident | minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin