Annem, her şey anını bekler, derdi. Ben oldum olası sabırsız, hemen sonuca atlayan biriydim. Bana sürpriz yapamazsınız veya benden bir şey gizleyemezsiniz. Annemle en çok kavga ettiğimiz nokta buydu. Annemi çok özlüyorum, ancak kendimi değiştirmeyi bir an bile düşünmedim.
Ben Laura'yım. Her zaman heyecanlıydım, meraklıydım ve ilkelerim vardı. Annem olmadığı için biraz eksik büyüdüm, ama babam beni çok güzel büyüttü. Annemin eksikliğini doldurmaya çalıştı. Annem, yaklaşık 5 yıl önce kalp krizinden vefat etti ve o gün kendime şu sözü verdim: Ne pahasına olursa olsun kendimi geliştirip doktor olacağım ve başkalarının hayatını kurtaracağım.
Ben 11. sınıfım. Beylikbağı'nda oturduğum için okulun başlamasına 1 saat kala evden çıkmak zorundayım. Her zamanki gibi saçlarımı taradım, formamı giydim, komşunun çocuğuyla beraber durağa gittim. Çocuğun otobüsü daha erken geldi, ben de durakta oturarak otobüsü bekledim.
5 dakika, 10 dakika, 15 dakika... Nerede kalmıştı otobüs? Yine mi saatini değiştirmişlerdi yoksa? Ben panikle saate bakarken bacağıma bir şeyin değdiğini hissettim. Tam ona bakacakken otobüsün geldiğini fark ettim ve dikkatim dağıldı, çok fazla kişi otobüse koşuyordu. Dışarıda kalamazdım, var gücümle otobüse koştum ve sıkışarak da olsa binebildim.Yaklaşık 20 dakikalık otobüs yolculuğundan sonra indim ve okula yürüdüm. Otobüs yolculuklarından nefret ediyordum. Okula yürürken iki arkadaşımla karşılaştım: Irene ve Luna. Luna ile oldum olası daha yakın olmuşumdur fakat Irene'ı da severim. İkisiyle de selamlaştım.
"Günaydın kızlar, nasılsınız?""Günaydın," dedi Irene, "Bugün yolda öyle bir çocuk gördüm ki, aklın hayalin durur!"
"Kendisi gördüğü her uzun boylu çocuğu hayatının aşkı sanıyor," dedi Luna, "İyiyiz. Bütün haftasonumuz tarihçinin verdiği ödevle geçti. Sen nasılsın?"
"İyiyim, teşekkür ederim." dedikten sonra okula varana kadar ödevle ilgili konuştuk.
Sınıfa vardığımızda kitaplarımı çıkardım, not defterimi hazırladım. Diğer arkadaşlarım eşit ağırlıkçıydı, ben sırf doktor olmak istediğim için sabahın köründe fizik görmek zorundaydım. Eşyalarımı hazırlarken Elena, sıra arkadaşım, geldi.
"Günaydın Laura!"
"Günaydın," dedim parlayan yüzüne bakarak, "Bugün seni çok neşeli gördüm."
"Sorma, sorma! Oyunda nihayet lig atlayabildim! Düşünebiliyor musun, tam 3 haftadır bunun için uğraşıyordum."
O an ona gülümseyerek göz devirdim. Elena sürekli oyun oynayan, bütün vaktini ve parasını oyuna harcayan bir kızdı. Bir süre oyunu hakkında konuştu, ben de pek bir şey anlamasam da onu dinledim. Ardından hoca geldi.
Klasik selamlaşma işlemlerinden sonra hocanın ardından içeri biri girdi. Kendisi uzun boylu, uzun saçlı, ela gözlü ve sert bakan biriydi. Etrafa pek iyi enerji saçmıyordu doğrusu.
"Pekala, çocuklar," dedi fizikçi, "Sınıfımıza yeni biri geldi. İsmi Victor. Dönem ortasında gelmesine rağmen onunla iyi anlaşmanızı diliyorum."
Victor'un o an hocaya göz devirdiğini gördüm. Hocalarımızın birçoğu sınıfların kalabalık olduğunu düşünüyordu, bu yüzden yeni öğrencilere pek sıcak bakılmıyordu. Victor uzun boylu olduğu için hoca ona arkalardan bir yer verdi ve derse geçti.
Günün geri kalanı her zamanki gibiydi. Fizik, biyoloji, tarih ve Almanca gördük. Bir sayısalcı olarak tarih dersinden nefret ediyordum. Okul bitince her zamanki gibi otobüs, ev, babamla dedikodu döngüsünü yaptıktan sonra kendimi yatağa fırlattım.
Yatağa yattıktan sonra tam uyku moduna geçecektim ki elime bir şey değdi. Elime baktığımda masmavi bir şeyin büyük gözlerle bana baktığını gördüm.
Bir.
İki.
Üç.
Tam üç kere göz kırptıktan sonra büyük bir çığlık atarak yataktan düştüm. O yaratık da korkmuş olacak ki göremediğim bir yere düştü. Babam çığlık attığım gibi yanıma geldi:
"Kızım! Laura! Ne oldu! Sana bir şey mi oldu!"
O an büyük bir panikle babama sarıldım. Titreyerek, "Masmavi bir şey gördüm, bana değdi," diyebildim. Babam bir süre bana sarıldı ve muhtemelen hayal gördüğümü düşünerek uyumamı söyledi. Ardından odadan çıktı.
O panikle uzun süre olmasa da biraz uyudum fakat ders yapmam gerekiyordu. Ben hep ders çalışmak uğruna uykumdan kısan biriydim, bu yüzden hayal görme olasılığım yüksekti. Masaya geçtiğimde, masamda yuvarlak, mavi desenleri olan, ufak bir şey gördüm. Bu benim eşyam değildi.
Onu incelemek için elime aldığımda parlamaya başladı. İnanamayarak "Sanırım babamın hediyesi," dedim, fakat ben oynadıkça daha fazla parlıyordu. Ne olduğunu anlayamamıştım. O an arkamdan bir ses geldi.
"Laura, sakın benden korkma."
Gözlerim fal taşı gibi açılırken kekeleyerek, "K-kim var orada?" diyebildim. Korkuyordum fakat ses çok ince ve sakindi.
"Kendimi göstereceğim. Ben, o mavi yaratığım. Sakın benden korkma."
Bunu demesiyle elime vazo almam bir oldu.
"Bak, Laura, senin dostunum. Sana zarar verecek olsaydım çoktan yapardım. Sana ihtiyacım var Laura, bana güvenmelisin."
Sesin sahibi yalvarır gibi konuştuğu için dayanamayıp vazoyu bıraktım fakat tedbirliydim. Daha sonra karşıma mavi, küçük bir yaratık çıktı.
"Ben Lxia."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş ve Su
De Todoheeeyyyy kahramanlarin hicbirini biriyle bagdastirmayin lutfen. ucumuzun yasadigi absurt olaylari karistirarak bir seyler yazmaya calistim. beni az cok taniyorsaniz bol bol 💋💋 olacagini bilirsiniz. kalemim zayif ama hayal gucum gucludur 😘😘 dgko...