selamlar ve iyi okumalarr⛓️⛓️
~~~~
Minho iki gündür haber alamadığı kardeşi yüzünden kafayı yiyecek gibiydi. Hyunjin, şöyle bir krizde aklı başında olan tek kişi olduğu için onun yerine yapılması gerekenleri yapıyordu.
Bir yandan da Chan'la uğraşmak zorunda olduğundan mıdır bilinmez, o da kendini çok diken üstünde hissediyordu.
Jeongin'in evlatlık olduğunu o da yeni öğrenmişti ve gerçekten çocuğa hak verdiğini gizleyemiyordu. Jeongin'in verdiği o çabaları, babasına bakışlarını hatırladıkça gerçekten üzülüyordu. Minho da Jeongin de babasını hiç sevmezdi ve Hyunjin şimdi nedenini çok daha iyi anlıyordu.
Yine de Jeongin için yapabileceği hiçbir şey olmadığını iyi biliyordu. Karşılarında Minho'nun babası duruyordu ve kesinlikle çok güçlü bir adamdı. Kore'de ona karşı koyabilecek iki kişi olduğunu da iyi biliyordu.
Biri kuşkusuz Minho oluyordu ve öz babasını bitirmek gibi bir plan yapacağını sanmıyordu. Diğeri ise Chan oluyordu ama kendisi şu hayatta Hyunjin'in yardım isteyeceği son kişi falan oluyordu.
Tam aklından bunlar geçerken çalan telefonuna baktığında Chan'ın aradığını gördü. Derin ve bıkkın bir nefes verirken yanıtlamaya karar vermişti. Chan'ın kendisini oyaladığını düşünmesi istediği son şeylerdendi.
"Efendim Chris, sana şu an oldukça tatsız bir durumda olduğumu çok net açıklamıştım diye hatırlıyorum." bıkkınlığını gizlemeden konuştu. Bu olaylar patlak verdiğinde Chan'ı aramış ve ona detay vermeden büyük bir sorunla karşı karşıya olduğunu söylemişti.
"Hyunjin, tatsız durumun sebebi burada olabilir." Hyunjin'in kaşları anında çatılırken yerinde doğruldu. "Ne, anlamadım?!" sesi şaşkınlıktan sert çıkmıştı.
"Jeongin diyorum, burada. Belki bilmek istersin diye düşündüm. Minho itine iyilik yapıyor gibi görünmek istemem. Sen ona değer verdiğin için sana haber verdim." Hyunjin kapıya ilerlerken konuşmaya devam etti. "Onu orada tut. Geliyorum hemen!"
~~~~
Hyunjin, kendini Chan'ın ofisine nasıl attığını hatırlayamayacak kadar panikle odaya daldı. Gözleri direkt Jeongin'i ararken hedefini gördüğü gibi ona koştu. Jeongin'in de gözleri anında dolarken ayağa kalkarak kendisine koşan adama sarıldı.
"Hyung..." sesi titrek çıkarken ikisi de odadaki diğer kişilerden soyutlanmış haldeydi. "Jeongin bunu bize, bana nasıl yaparsın?! En azından bana haber vermeliydin! Ne kadar endişelendim haberin var mı? Peşindeki korumalardan da kurtulmuşsun!" sesindeki endişe doğru söylediğini kanıtlıyordu. Hyunjin, kendi kardeşi olsa bu kadar korkmayacağından emindi.
"Yalnız kalmak istedim." Hyunjin sinirle ona baktı. "Yediğin bütün bokları her zaman bana söylersin sen unuttun mu?! Bana haber verdikten sonra yalnız kalsaydın!" Hyunjin ve Jeongin kendilerini izleyen insanlardan soyutlanarak konuşmaya devam ederken Chan gözünü bile kırpmadan Hyunjin'e bakıyordu. Onu görmeyeli uzun zaman olmuştu. Yine de kulakları bütün konuşmaları dinleyecek kadar odaklıydı.
Üstelik Hyunjin'in Jeongin'e karşı ne kadar zayıf olduğunu net bir şekilde öğrenmiş olmuştu. Bu gördükleri bile yaptığı planda başarılı olduğunu ona gösteriyordu. Jisung da Chan'ın zekasına yine hayran kalmıştı. Odanın diğer ucundaki Felix ise umursamaz bakışlarla Jeongin'i izliyordu. Çocuğun Hyunjin'le buluşur buluşmaz yaşadığı değişim onu şaşırtmıştı.
"Daha fazla insanları rahatsız etmeyelim. Benim evime gelmen iyi olur. Hem uzun zamandır birlikte bir şeyler yapmıyoruz." Jeongin kafasını hızla iki yana salladı.
"Önce Chan hyungla konuşmam gereken şeyler var." Hyunjin'in kaşları hızla çatıldı. Yüzündeki ciddi ifade bozulmadan Chan'a döndü. "Chris'le ne konuşabilirsin ki Jeongin?!" aklına bir ihtimal tabii ki gelmişti ve canı direkt sıkılmıştı.
"Bana yardımcı olabilecek iki kişiden birinin Chan hyung olduğunu biliyorsun hyung. Sen fazla zeki birisin. Henüz yoldayken neden burada olduğumu çözmüşsündür eminim." Hyunjin düşüncelerinde yanılmadığını anlayarak Chan'ın keyifli yüzünü izledi.
"Senin neden geldiğini anlıyorum da..." Chan'ın sırıtışı genişledi. "Chris'in sana yardım etmeyi neden kabul ettiğini merak ediyorum doğrusu." Chan öne doğru bir adım attı.
"Basit değil mi, Jeongin'in babası olacak o it Minho'yla benim ortak düşmanım. Minho bu konuda bir şey yapamayacağına göre ben seve seve duruma el atarım." Hyunjin alayla güldü.
"Hadi ama Chris, sen istesen şimdiye kadar çoktan kurtulmuştun o itten! Şimdi ne değişti onu söyle bana?!" sebebi biliyordu. Ama Chan'ın başka bir seçenek sunmasını deli gibi istiyordu. Kendisine bu kadar bağlı olduğunu kabul etmek istemiyordu.
"Bence sen neyin değiştiğini çok iyi biliyorsun." Chan onun aksine çok rahattı. Açıkça itiraf etmekten çekinmeyeceği tek konu bu olabilirdi. Hyunjin'i kendi yanına alma şansı yakalamışken bu durumdan yararlanmayacak kadar aptal bir adam asla değildi.
"Jeongin, sana ben yardım ederim. Gidiyoruz!" Jeongin kolunu tutan Hyunjin'den kurtuldu. "Hiçbir yere gelmiyorum. Bu konu seni beni aşar hyung, farkında değil misin?!" Hyunjin bir süre Jeongin'in gözlerine baktı. Gözlerindeki kararlılık canını sıkmıştı. Derin bir nefes verdi.
"Pekala," Bu, Chan'ı istemeyerek de olsa ilk kabul edişiydi. "O halde sıradaki hamleye birlikte karar verelim. Chris'in ve senin avukatın olarak size eşlik edeceğim!"
Chan müthiş güzellikte bir gülümsemeyle ellerini cebine koydu. Sonunda kazanmaya başladığını gerçekten hissediyordu.
~~~~
arkadaslar chan ya da jungkook benim sonum olacak hissediyorum...
bu bolum kisaydi bu yuzden muhtemelen bir hafta dolmadan atmis olurum yeni bolumu
umarim begenirsiniz.
cok optumm<333
ŞİMDİ OKUDUĞUN
reminder | hyunchan
FanfictionHwang Hyunjin, beklenmedik bir şekilde kendini düşmanın yanında bulduğunda nereden geldiğini hatırlamak zorundaydı.