5.OTURUM

70 4 3
                                    


Aşklar, dostluklar ve düşmanlıklar... 

Okumanız, beğenmeniz ve bizimle kalmanız dileği ile. 


Çayımdan bir yudum daha alırken Ebrar'ın söylediği şeye gülümsedim. Komün yaşamının belli sıkıntıları vardı. Mesela bugün ofiste kız kardeşi ile konuşurken akşam onlara gideceğimi duyan Can bu planın kendilerini de içerdiğini düşünmüştü. Bizi bir bütün olarak görmesinden ömrümce çok büyük keyif alacaktım ancak bu akşam Kerem'le yalnız kalmayı umut etmiştim. Selvi muhakkak akşam yemeğinden sonra odasına çıkacaktı ve bizde konuşmak için yeterli mahremiyete sahip olacaktık. Evdeki hesap yine çarşıya uymamıştı.

"Gülme Sezen ya." diye sitem etti Ebrar, siteminin aksine bundan rahatsız olmadığı gözlerindeki ışıltıdan belliydi. "Bir tatil ayarlayalım dedim, bin tane şey denk gelmiyor. Adli yıl bitmeden sizi götüremiyorum. Selvi sınava kadar şurdan şuraya gitmem diye yeminler ediyor. Eee yazın desek bizim sezon başlıyor. Elçin zaten başka havada."

"Yaza bırakırsak Kerem'de gelemez zaten." dedim gayrı ihtiyari.

"Hah işte." dedi Ebrar yüksek perdeden. "Nasıl yapacağız bu işleri Sezen' im ya?"

İçimden taşan bir şefkatle baktım ona, bana kalırsa Ebrar günün sonunda bizi birbirimize bu kadar bağlı tutan kişiydi. Bizim her daim verdiğimiz savaşların, yoğunlukların, bazen hırslarımızın içinde yürüdüğümüz yollarda, yanından geçip dikkat dahi etmediğimiz o güzel yeşil çimenlerin üzerine şahane bir sofra hazırlayan kişiydi. Durun diyordu, bakın burada biraz soluklanabilirsiniz. Ben her şeyi hazırlarım, her şeyi organize ederim, ben zamanı sizin için yavaşlatırım, siz yalnızca o sofrada oturun diyordu.

"Sen nasıl istersen öyle yaparız yavrum." dedim uzanıp yanağına kocaman sulu bir öpücük bırakırken. "Önemli duruşmalarımızın olmadığı bir hafta ofistekiler bizi idare eder, Selvi'nin de ara tatiline denk getiririz. Kerem'de işlerini azıcık uzaktan yürütür. Ülkü ablalarda ara tatilde olur zaten. Elçin'i de ben ikna ederim kayak yapmaya gideriz.."

"Ayarlarız değil mi Sezen?" diye sordu çocukça bir heyecanla. Memleketin tüm şahane düğünlerini tek nefeste organize eden kadının ufacık bir tatil planına karşı duyduğu hevesi aradım içimde üstelik ona karşı duyduğum tüm sevgiye rağmen biraz kıskançlık ile.

"Ayarlarız tabi aşkım. Dert ettiğin şeye bak." diye güvence verdim ona hala gülümsüyordum ama içimde bir yer bir duygunun eksikliği ile çırpınıyordu. Tamam zaman bazı yaraları iyileştiriyordu ama ya bazı şeyler çoktan öldüyse? Yaptığım ilk TED konuşmamı düşündüm. Sahne arkasında kendimle dalga geçip durmuştum, öyle ya o sahnede konuşan insanlarla o kadar dalga geçtikten sonra o sahnedeki insanlardan biri oluvermiştim. Ama gerçekten farklı bir histi. O sahnede durmak ve anlatmak insanı bütünüyle çıplak bırakan bir şeydi. Benim yalnızca annem ölmedi, demiştim yıllar önce kabullendiğim bir gerçekliği dile getirirken. Benim içimdeki duyguların çoğu da öldü. Ama ben küllerin içinden tohumlar çıkardım, onları yeniden büyüttüm. Tüm kalbimle inanarak söylemiştim bunu. Çünkü gerçekti, çünkü ben böyle yapmıştım. Ancak bu heyecanlı, çocukça hevesi çok geceler aramıştım o küllerin içinde ve bir sürü gündüzler boyunca da. Ellerim, yüzüm gözüm is olmuştu, kara.. Akan göz yaşlarım külleri çamura belemişti ancak hiçbir şey bulamamıştım, bulduğum ufak tefek yanmış tohumlarda yeşermemişti zaten. Sonraları koca bir hezeyan ile fark etmiştim bazı tohumları insanın içinde yalnızca anne babası yeşertebiliyordu ve ben ikisini de çoktan kaybetmiştim.

"Hadi ver çayını tazeleyeyim." dedim bu andan biraz uzaklaşabilmek adına.

"Yok aşkım ya." dedi bileğindeki saate bakarken. "Kalkalım artık, çok geç olmuş baksana."

SEZENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin