Bölüm 26

109 27 204
                                    

BÖLÜM 26
"Her zaman bir umut vardır, hiç bir umut olmasa bile..."
"Bazen hiç bir umut yoktur, bir umut olsa bile..."

Yeliz Bozgun

Parmaklarını tam göbeğimde hissettiğim parmakların sahibi o amip beyinli yaratık olamazdı, değil mi? Belimi saran kaslı kollar ve ensemde hissettiğim o nefesler ona ait olamazdı değil mi? Benimle gelmeyeceğini söylediği hâlde, gelen o olamazdı değil mi? Lütfen o olmasın çünkü gururum çaresizliğimden daha çok ağır basıyordu. Onu şuanda, tam da şuracıkta herkesin gözü önünde param parça yapabilirdim!

Parmakları göbeğime sürterek belimde durdu, bedeninin varlığı ise yanımdaydı. Başımı yukarı kaldırıp keskin ve bir o kadar da ölümcül bakışlarımı onun zümrüt yeşili gözlerine diktim. Gözlerinde hiç bir duygu yoktu ama hafif dolgun dudakları yukarı doğru kıvrılmıştı. Saçları dalga dalga ve yoğun bir şekilde alnına dökülmüştü. Biçimli kaşlarından sağda ki, onu kesiyor olduğum gerçeğini anlar anlamaz imalı bir şekilde yukarıya doğru yol almıştı. Belimde ki eli sıklaştı, beni kendine doğru çekti. "Bana böyle bakmaya devam edersen, geceyi mükemmel bir salonda bitiririz." Ne diyor bu aptal? Yine ne ima ediyor kendi kendine? "Birde, dua et vicdanlı bi adama çattın Bateristçi." derken diğer eliyle de kravatını çekiştiriyordu. Sanırım araları pek iyi değildi.

"O vicdanlı adam sözünde durmayan ve aynı zamanda bir döneğin teki!" Bir kaç saat öncesini hatırlattım fısıldayarak. Fısıldadığım için, yakınımızda ki insanlar söylediklerimi duymamıştı. Duysalar belki de kariyerimin sonu olurdu, ya da kariyerim bir depremde ki binalar gibi zedelenir, büyük kayıplar verirdi. "Ayrıca sana ihtiyacım filan da yok, Korumacı!" Son zamanlarda Umay' a değil resmen bana çalışıyormuş gibi yanımdan ayrılmıyordu. Ömür abim onunla hiç konuşmuyordu bile, onun yapmasına olasılık bile yoktu. Gediz abim veya sokuk Barış olabilirdi. "Şimdi beni yalnız bırak! Kendi işimi kendim hallederim!" derken o birden bire kahkaha atmaya başladı.

Kendime hakim olamayıp, "Pirelerin mi azdı la-" dediğim esnada söyleyeceklerimi kesen, görüş açıma girmiş olan Burak ve çok sevgili partneri girer girmez, bende Oktay' a katılarak kahkaha atmaya başladım, boş boş sallanan ellerimi Oktay' ın boynuna doladım. Bu seferde aynı soruyu bana, Oktay büyük bir keyiflilikle sordu: "Pirelerin mi azdı Bateristçi?" Hâlâ gülerken, dişlerim arasından, "Kes sesini!" dedim. Burak ve yanında ki partnerinden gözlerimi ayırmadan.

Burak' ın çenesi kasıldı, öfkeli bakan gözlerini Oktay' a çevirip elini ona doğru uzattım. "Merhaba! Ben Burak Saygılıoğlu."

Oktay gülümsedi ve sadece benim duyacağım şekilde, "Soyadı veya kişiliğinde bozukluk var. Eksi bir puan." diye mırıldandı. Son söylediği cümle, bana kendimi anımsamama sebep olmuştu. Elini, Burak' a doğru uzattı, kavrayıp aşağı yukarı doğru salladı. "Bende Oktay Doruk. Memnun oldum."

Birbirlerinin ellerinden ayırdılar ellerini ama benim kollarım hâlâ Oktay' ın boynuna sıkıca sarılmış şekilde duruyordu. Onun eli zaten halinden memnundu. Ara ara ritim tutup bel kavisim ile oynuyordu. Diğer eli de belli aralıklarla yüzüme düşen saçlarımı geriye doğru ittirip kulağımın arkasına sıkıştırıyordu. Rolünü gerçekten iyi yapıyordu. Burada işimiz biter bitmez onu ajansa yazdıracaktım. Hem, sadece rolü ile değil, yüzü ve gülümseyişi ile de yapımı kitle bakımından birinci sıraya kadar getirirdi.

Umut (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin