10. Bölüm: Uyan Plüton.

1 1 0
                                    

Araf'tan.

Ayıp etmişim, kayıp etmişim her güzel şeyi kırıp dökmüşüm derdi Kalben.
Ben herşeyi kırıp dökmüşmüydüm sahiden?
Yapmış miydim?
Ve kendi kendime konuşurken gördüklerim gözlerimi yoldan başka yere çevirdi.
Mercedes-Benz sürüyordum.
Ama kafam arabada ve ya yolda değildi.
Akay'ın benden korkması idi.
Korkuyordu, korkutmuştum.
Ve korkacaktı artık.
Belki ona son dokunuşum olacaktı.
Hastanede, o pis kıyafetlere, son kez parmaklarıyla oynayışım olacaktı.
Sahiden beni artik istemiyorsa?
Gaza bastım.
Beni abisi olarak görmeyecekse?
Gaza yüklendim iyice.
Bana artık Araf diye seslenecekse?
Önümde tırı fark edip son anda çarpmaktan kurtuldum ve arabayı kenara çektim.
Basım ağrıyordu, birşeylere ihtiyacım vardı.
Direksiyona vurdum elimin tersiyle.
"Siktir! Siktir siktir!"
Ellerimi başımın arasına alıp düşünmeye ihtiyacım vardi.
En çok ta kızıl saçlı minik kardeşime ihtiyacım vardi.
O beni her zaman düzeltirdi.
Sanki o abla ben kardeşiydim.
Anne gibi hissettiriyordu Akay.
Düşüncelerimden sıyrıldım ve arabayı tekrar çalıştırıp dağ evime doğru sürmeye başladım.
Hızlı ama bir o kadar da yorgunca sürüyordum.
Uyumaya ve biraz kendimi dagıtmaya ihtiyacım vardı.
2 saat sonucunda eve gelmiştim.
Gece saat 04.45'i gösteriyordu.
Anahtarları bulup dağ evinin anahtarını açtım.
Eski dağ evim...
Babamla ve Akra ile tartıştıktan sonra tuttuğum o evim...
Küçük, loş ve sade olan o evim.
Salona girdim ve lacivert koltuğa kendimi bıraktım.
Salonun sonunda kapıya yakın dolabımda içkiler ve sigaralar bir de...
Abim ve kızıl'ın "Bunlar zehir resmen!" dedikleri maddeler.
Her çeşit vardı içkiler ve diğerlerinden.
Dolabım sıyah ve icindekilerin görülmesini engelliyordu.
Diğer odalarda ise kendi yatağım ve 2 yıl önce çalmayı bıraktığım ve kutusunda duran eskimiş kemanım vardı.
Koltuğa uzandım boylu boyunca ve boşluğu izlemeye başladım.
Sesler kafamı tırmıklıyor ve susmuyordu.
Bu seslerin sebebi ben miydim?
Gözlerimi kapattım yavaşça ve kendimi uyumak için zorladım.
Gözlerim kapalı olabilirdi ama zihnim, o asla kapanamazdı.
Bir kaç dakika gözlerim kapalı durup bekledim.
Ancak nafile idi.
Hızla koltuktan doğrulup etrafıma baktım.
Gene tektim.
Ayağa kalkıp dağınık saçlarımı karıştırdım.
Dovmelerim, dağınık saçlarım, şişik gözlerim ve morarmaları ile yaşıyordum.
İşte Araf Demirhan'ın tanıtımı idi bu.
Dolabıma doğru yürümeye başladım.
Ve kapağı açıp 2 tane ağır viski, sigara paketleri ve zehirimi aldım.

Zehirlenmeye herşey alışık değildir ama acının ilacı o madde'dedir.

Bardagımı alıp tekrar masanın başına oturdum. Puro'mu yakıp içmeye başladım.
Bir anda da tavana bakıyordum.
Dumanı üflüyor ve onun odamda dağılmasını izliyordum.
Sadece ben mi kayboluyordum? Yoksa bu üfledigim dumanlar mı?
Sana haber veriyor muydu?
Üfledigim dumanlar.
İçkiyi bardağıma koyup hızla tekte içtim, yanıyor gibi hissediyordum.
Ama bundan haz alıyordum.
Boğazım sanki cehennem ateşini içiyordu.
Tekrar içkiden doldurup içtim.
1,2,3,4,5,6...
Bu böyle sürdü.
Ben içtim, bardak eksildi, tekrar doldurdum.
Yeri geldi içerken ağladım.
Yeri geldi evi dağıttım.
Bardaklar doldu, boşaldı.
Ama benim ruhum hala rahatlayamadı.
Demirhanlar...
Onlar beni çevirmişti bu hale.
Ben bir yanardağ olmuştum onların gözünde.
Ama kimse yanardağını kendilerinin harladıklarının farkında değil.
4 şişe olmuştu.
Ve o sırada bir arama ilişti kulaklarıma.
Telefon sesiydi.
Duyup zorlukla dağıttıgım koltuktan telefonu aldım ve bakmadan acıp konuştum ancak kelimelerim benden habersizdi ve sarhoşça konuşuyordum.
"Efendim?"
Arayan tabiki Akra abimdi.
"Araf! Sen neredesin? Akay hastaneden çıktı."
"Evdeyım işte Akra, iyi hem ne yapabilirim?"
"Çocuk! Kardeşin diyorum hastaneden cıktı diyorum."
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım.
"Anladım, ama gelemeyeceğim. Kapatmam gerekiyor Akra, görüşürüz."
Telefonu kapattım ve bir hışımla kalkıp mirası bölüşecek olduğum arkadaşımı arayıp eve çağırdım.
Ancak yanımda neşter, kerpeten ve silah bulundurarak.
Bu zaten Demirhan'ların bilmediği 2. Cinayetim olacaktı.
Kapı çaldı ve yavaşça açtım.
"Hoş geldin." Sırıtıyordum.
Arkadaşım içeri geçti.
Ve ettiği küfürü duydum.
"Siktir or'dan, buranın hali ne?"
Sırıttım ve onun önüne geldim, kapıyı kitlemistim.
"Canım benim, ben sana ne demiştim telefonda hatırlıyor musun?"
Korkuttugunu hissettim ki cevap gelmedi.
"Eğer ki! Sana bu konuşmayı birisi duyarsa, seni öl-dü-re-ce-ği-mi söylemedim mi lan ben!"
Titredi önümde, göz bebekleri büyümüştü.
"Kimse duymadı..."
Yumruğu yapıştırdım.
"SANA ECELİN OLACAĞIMI SÖYLEMİŞTİM, ŞİMDİ TANIŞ. BEN SENİN AZRAİLİN."
Yere düştü ve yumruklamaya devam ettim.
Attığı tekme ile diğer tarafa düşmüştüm.
Kahkaha attım ve karşımda kine baktım.
"Sence burada senin gibi kaç orospu çocuğunun cesedi çıkmıştır, normalde 1,ama seninle 2 olacak."
Gerilemişti korkudan.
Üstüne çöktüm ve arkamdan neşterimi çıkardım.
"Doktorculuk oynayacağız, bak çok seveceksin. Ses tellerine bakacağım şimdi."
Elimde kuş tutar gibi boynunu tutuyordum arkadaşım dediğim piçin.
Ama o çırpınıyor, kaçmaya çalışıyor benden kurtulmayı deniyordu.
Ama nafileydi.
Neşteri boynunda gezdirmeye başladım.
Soğuk terleri alnından dökülüyordu.
"Yalvarırım! Araf, yapma."
Ağlıyordu gözümün önünde.
Ama duymazlıktan geldim ve boynunun bir yanını kestim.
Çığlığı kulaklarımda yankılandı.
Ama duymazlıktan geldim.
Boğazını kesmeden kerpeteni çıkardım ve kalkan ereksiyonuna baktım.
"Adi sikik, senin elinden erkekliğini alacağım ve sana ölümü tattıracagım."
Titriyordu ama görmezden geldim.
Ve pantolonundan ereksiyonu buldum ve kerpeteni yerleştirdim, kerpeteni sıkıp çekmem onu öldürmemdi.
"Kardeşimle aramı bozduysan cezası olucaktı."
Kerpeteni tutup hızla çektim ve çığlık çığlığa yakardı.
Belden aşağısı kandı.
Çünkü erkekliği şuan kerpetenimin arasında idi.
"Özür dilerim isteyerek oldu."
Kahkaha attım ve boynuna yaklaşıp şah damardan boylu boyunca kestim.
Kanlar yüzümü ve neşterimi boyanmıştı.
Gözleri kaymış, bütün bedeni kanlar içerisinde ölmüştü.
Hem de gözlerimin önünde ben öldürmüştüm.
Yavaşça yere bıraktım ve kalkıp üstümü silkeledim.
Erkekliğini ise alıp suya atacaktım poşetleyip tabikide.
Ses telleri gözüküyordu.
Ve her zaman meraklı bir insan olarak boğazında ki ince telleri hızla çektim.
İp gibilerdi ve kopmuşlardı ellerimde.
Ses tellerini üstüne bıraktım ve etrafı silip siyah ceset torbalarını getirip içine koydum, kollarını ve bacaklarını poşetlere geçirip üstüne fermuar çektim ve araya erkekliğini sıkıştırdım.
Omzuma alıp taşımaya başladım ve evimden sadece 15 dakika uzaklıkta olan kimsenin gelmediği o gole götürdüm içine ise kibrit atıp yaktım ardından ise gole bıraktım.
İçim sızlıyormuydu?
Gram hayır.
Eve geçip etrafı kanlardan arındırdım.
Ayrıca yüzümü de.
Herşey arındırmış ve sanki 1 saat önce cinayet isleyen ben değilmisim gibi telefona gelen mesajla durakalmıstım.
Kızıl Şeytan'dan gelmişti.
Ve onunla dinlediğim şarkının başlangıcı yazıyordu.

Uyan Plüton.

Ne?

Mesajı gördüm ve aynı yanıtı gonderdım ancak cevap gelmemişti.
Ve beklemeye başladım.
Bir yanda gülümsüyordum.
Bu benim kardeşimle ortak şarkımdı.
Biz küs olsak bile bunu dinlerdik.

Bizim gizli şarkılarımızdan biriydi.
Düşüncelerimi ise bozan kapı sesi ve gelen kız sesiydi.
"Abiii!" Hızla kapıya koştum ve gelen kişinin sesi ile donakaldım.
"Galiba affedildin."

Uhuu, bölüm bitti. Diğer bölümlerde görüşürüz. Oy vermeyi unutmayınnnn. Muahhhhh. 💓

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 09 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Katiller Ve Arananlar.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin