" Zeynep bu araba bizi takip ediyordu, umarım tahmin ettiğim kişiler değildir, yoksa.. Yoksa bizim sonumuzu getirirler." Umut öylesine korkmuştu ki, Zeynep'e zarar gelir düşüncesi onu tedirgin ediyordu. Zeynep hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Teselli verilecek gibi değildi, kendisi de korkuyordu.
" Bunlar kim, senden ne istiyorlar? " Tüyleri diken diken olmuştu.
" Özür dilerim Zeynep. Hepsi benim hatam, seninle arkadaş olmayacaktık. Şimdi senin de başın belaya girdi." Onun korktuğunu görünce ona sarılmak istedi, ama Zeynep " Bırak beni! " diye bağırdı. " Kahretsin, nereden bulmuşum seni ya! " Bir anda yağmur yağmaya başladı. Etraf iyice karanlık olmaya başladığı için, önlerinde duran Mercedes artık gözükmüyordu. Yani her an her şey olabilirdi.
" Zeynep sakın arabadan çıkma! " Umut karanlığın içinde Zeynep'i arabada yalnız başına bıraktı. Ne yapacağını bilmiyordu. Arabadan çıkıp karanlığa gitti. Zeynep o gittiği anda kendi kendine sarılıyordu. Korkudan yüzü bembeyaz olmuştu. Arabadan çıkmak istedi, ama aynı zamanda kendine kaçmak konusunda güvenemiyordu. İndiği anda hemen koşmayı düşünüyordu. Birisi onu yakalayıp öldürebilirdi. Ya da kaçırabilirdi. Her ne olursa olsun arabadan inmeye karar verdi. Kapıyı açtı ve bütün güveniyle koşmaya başladı. O sırada Umut'un acıdan haykırış seslerini duydu ve onu duyar duymaz bir anda durdu, sanki kalbine kurşun gelmiş gibiydi. Göz yaşları çenesinden aşağıya süzülürken, bir andan yağmur kafasına taş gibi geliyordu. Duygusu onu ölüm korkusundan daha beter haline getirdi. Hemen sesin olduğu tarafa gitti. Sevgisi gitmesine izin vermemişti, Umut'u öyle bırakıp gitmek aklından hiç çıkmayacaktı. O yüzden vaz geçti ve cesaretiyle korkusunun üzerine gitti. Her aldığı nefes içine ölüm biçiyordu, yani ölüm korkusu onu perişan ediyordu. Şaka gibiydi, sanki yağmur ve sis onların başına bela gelmesini bekliyordu. Şimdi Umut ile birlikte olma hayali vardı, yağmurun eşliğinde birlikte vakit geçirecekler, oyunlar oynayacaklardı. Ama hepsi acı ve ızdıraba dönüştü. Sevgilisini sokak lambasının altına can çekişirken görüyordu.
" UMUUUTT!!! Hayır! " Hemen yanına koştu. yere oturup kafasını dizine koydu. Her yerine kan bulanmıştı. Konuşamayacak kadar kötü durumdaydı. " Yanındayım, her şey geçecek. Ne oldu sana böyle? Lütfen konuş benimle." Bir şeyler söylemeye çalışıyordu, ama söyleyemiyordu. Zeynep'in içinde ki derin duygular yok oluyor, yavaş yavaş kendini kaybediyordu. Değişiyordu ve bu değişim yaşadığı olayın bir eseri olacaktı. Sokağın ortasında, rüzgarın sessizliğinde, yağmurun altında, ve fırtınanın oluşturduğu arbedenin, sis ve karanlıkta olan duyguların verdiği histe kaybolmuş ve organları yer değiştirmişçesine bağırıyordu. Aşık olduğu adamın elini sımsıkı tutmuş, dünyaya elveda demesine izin vermiyordu. Gözleri öylesine acıdan kıvranan sevgilisine dalmıştı ki etrafa bakınıp, bunun kimin yaptığına dair sorgulamıyordu. En sonunda Umut'un ağzından o kelime döküldü.
" A... A.. Arkanda!!! " Zeynep'in daha düşünmesine izin vermeden arkasında duran siyahi giyimli korkunç adam, o arkasına döndüğü gibi kafasına ağır bir darbe attı. Umut gördüğü gibi yerden bütün gücünü toplayarak kalktı.
" Bırakın lan, yapacağınızı bana yapın."
" Bize zorluk çıkartma Umut, bizimle geliyorsun." yavaş ve sert konuşmuştu.
" Tamam bak. Ben buradayım, yapacağınız her şeyi bana yapın. O kızı bırakın lütfen! " Her şeyden çok, pişmanlık onun canını daha fazla yakıyordu. Zeynep ile tanışmayacaktı. Onun canını tehlikeye atmış oldu.
" Bir taşla iki kuş, o kızı da efendimiz istiyor. İkisini de aynı anda yakalamamız ne garip."
" Ne yapacaksınız ya, istediğiniz ben değil miyim. Zeynep'i bırakın." Zeynep'e zarar geldiği için kendisini hırpalıyordu. Onu kurtarmak için canını bile feda ederdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TORDEX İN LANETİ
Hành độngÜç türlü insan var. Birincisi amacı olan kendine ve ailesine iyi bir hayat kurmak isteyenler, ikincisi rahatına düşkün amacı olmayan ve zorluklarla karşılaştığında şikayet eden başı boş insanlar, üçüncüsü başkasına hiçbir sebep yokken zarar veren in...